Loading Logo

sonkarar

Sayfa Yükleniyor

YARGITAY HUKUK GENEL KURULU


Hukuk Genel Kurulu 2008/8-492 E., 2008/505 K.

Hukuk Genel Kurulu 2008/8-492 E., 2008/505 K.
BOZMA KARARIDİRENMEUYMAZİLYETLİĞİN TESPİTİ

1086 S. HUKUK USULÜ MUHAKEMELERİ KANUNU(MÜLGA) [ Madde 429 ]
1086 S. HUKUK USULÜ MUHAKEMELERİ KANUNU(MÜLGA) [ Madde 434 ]
"İçtihat Metni"

Taraflar arasındaki "zilyetliğin tespiti" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; (Sarıyer Birinci Sulh Hukuk Mahkemesi)'nce "davanın kabulüne" dair verilen 16.06.2006 gün ve 2005/939 E. 2006/903 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay Sekizinci Hukuk Dairesinin 06.11.2006 gün ve 2006/6142-6637 sayılı ilamı ile;

(...Davacı vekili, dava dilekçesinde, açık adresi belirtilen üç katlı tapusuz taşınmazda tarafların ortak miras bırakanı Semi'nin diğer tüm mirasçıları ile birlikte yaklaşık 25 yıldır zilyet olarak ikamet ettiğini, davalı Hasan'ın da bu yerdeki 1/5 payını zilyetlik devir sözleşmesi ile davacıya devrettiğini belirtmek suretiyle, vekil edeninin dava konusu taşınmazın 2/5 payına ilişkin zilyetliğinin tespitine karar verilmesini istemiştir.

Davalı vekili, davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.

Mahkemece davanın kabulüne karar verilmesi üzerine; hüküm, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Dava, zilyetliğin tespiti isteğine ilişkindir.

HUMK'nın 388/2. fıkrası hükmüne göre; "...Hüküm sonucu kısmında gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin istek sonuçlarından her biri hakkında verilen hükümle taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, mümkünse sıra numarası altında birer birer, açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi" gerekmektedir. Mahkemece verilen kararın hüküm kısmında ise, anılan fıkraya uygun olarak gerekli ayrıntı ve açıklamaya yer verilmeksizin sadece "Davanın kabulüne" denilmiş olması doğru değildir.

İşin esasına gelince; kural olarak eda davası açılması mümkün olan hallerde tespit davası dinlenilemez. Davacının eda davası niteliğinde bulunan tescil davası açma hakkı bulunduğu halde tespit davası açmış olması anılan kurala uygun düşmemektedir. Mahkemece bu yön gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde davacının isteğinin kabulüne karar verilmiş olması doğru görülmemiştir...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Temyiz Eden: Davalı vekili

Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava, zilyetliğin tespiti istemine ilişkindir.

Hukuk Genel Kurulu'nca işin esasının görüşülmesine geçilmeden önce; yerel mahkemece bozmadan sonra usulüne uygun olarak uyma ya da direnme yönünde hüküm oluşturulup oluşturulmadığı, ön sorun olarak incelenip, tartışılmıştır.

Davacı vekili; tarafların ortak miras bırakanına ait bulunan üç katlı tapusuz taşınmazın diğer tüm mirasçılarla birlikte 25 yıldır zilyedi olduğunu, davalının bu yerdeki 1/5 payını zilyetlik devir sözleşmesiyle müvekkiline devrettiğini ileri sürerek, 2/5 paya ilişkin zilyetliğin tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiş; mahkemece "davanın kabulüne" dair verilen karar, Özel Daire'ce yukarıda yazılı gerekçeyle bozulmuştur.

Bozma ilamı, taraf vekillerine tebliğ edilmiş, bozmadan sonra yapılan yargılamanın 27.04.2007 günlü celsesinde davacı vekili eski kararda dire-nilmesini, davalı vekili bozmaya uyulmasını istemişler; mahkemece 08.06.2007 günlü kısa kararda direnme ya da uyma yönünde bir karar oluşturulmaksızın, "Davacı dava dilekçesi ile zilyedin tespiti talebinde bulunarak taşınmazdan

davalının hissesinin devralınmış olduğu, zilyet olduğunu, arada hukuki itilaf bulunduğunu belirterek tapusuz olan bu taşınmazın zilyetlik hakkının tespitine karar verilmesi gerektiğini belirtmiş, toplanan deliller sonucunda davanın kabulüne karar verilmiştir. Yargıtay Sekizinci Hukuk Dairesi'nce verilen bozma ilamında hüküm kısmında HUMK'nın 388/2. fıkrasına göre gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin istek sonucunda verilen her bir hüküm ile taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların mümkünse sıra nosu altında birer birer, açık ve şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerekmektedir, nedeni ile bozulmuş olup, mahkememizce kısa karardaki davanın kabulüne şeklindeki beyan dava dilekçesindeki hususların tamamını kapsamakta olup, Yargıtay Sekizinci Hukuk Dairesi'nce belirtildiği için aynı hususlar yukarıda belirtilen ve mahkememizin bozulan kararında belirtilen hususlara göre davalı taşınmazdaki zilyetlik hakkını davacıya devretmiş bulunduğundan ve taşınmaz tarafların mülkiyetinde olmayan bir yer olduğu, bu durumda hukuki olarak müdahale dahi dava konusu yapılabileceğinden davanın kabulüne ve dava konusu taşınmazdaki davalı hissesindeki zilyetliğin davacıya aidiyetine dair ekli gerekçeli karar okunup anlatıldı." şeklinde karar verilmiştir. Gerekçeli kararda da Yargıtay'ın bozma kararına uyulup uyulmadığına dair herhangi bir ifadeye yer verilmemiş, kısa kararda yer alan ifadeler gerekçeli kararın hüküm fıkrasında aynen tekrarlanmıştır.

1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun, bozma sonrası mahkemece yapılacak işlemleri düzenleyen 429/2. maddesinde, "...Mahkeme, temyiz edenden 434. madde uyarınca peşin alınmış olan gideri kullanmak suretiyle, kendiliğinden tarafları duruşmaya davet edip dinledikten sonra, Yargıtay'ın bozma kararına uyulup uyutmayacağına karar verir." hükmü öngörülmüştür.

Bu açık hüküm karşısında, mahkemece tarafların beyanlarının alınmasından sonra yapılacak iş; açıkça bozma nedenlerine uyulması ya da eski kararda direnilmesine dair ara kararı oluşturmak olmalıdır. Bunun yanında mahkeme, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429. maddesindeki yetkisini kullanırken, bozma nedenlerinden her birine, ne sebeple uyup uymadığını gerekçesiyle ortaya koymakla ödevlidir.

Zira, yerel mahkemelerin direnme kararları (HUMK m. 429/11) bir davayı sona erdiren (niha-i) temyizi mümkün olan son kararlardan olup; mahkemece bozmaya uyulması yönünde oluşturulan karar ise, bozma lehine olan taraf yararına usuli kazanılmış hakkın gerçekleşmesine neden olmaktadır.

Öte yandan; bir davanın taraflarının o dava yönünden, mahkemece hangi nedenle haklı veya haksız bulunduklarını anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtay'ın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için, ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, kuşkuya yer vermeyecek bir açıklık taşıyan direnme ya da uyma kararının bulunması, zorunludur.

Bundan ayrı, bir mahkeme kararının, başka bir dava yönünden kesin hüküm, kesin veya güçlü delil oluşturup oluşturamayacağı gibi hukuksal değerlendirmeler de, o kararın yukarıda sözü edilen açıklığı içermesini gerektirir.

Yine, direnme kararlarının hukuksal niteliklerinin doğal sonucu ve gereği olarak, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun yapacağı inceleme ve değerlendirme, bozma üzerine yerel mahkemelerce verilmiş direnme kararlarına münhasır olduğundan, yukarıdaki tüm gerekçelerin yanında, özel olarak bu bakımdan da mahkemenin açıkça direnme ya da uyma kararı vermesi zorunludur.

Somut olayda; mahkemece, taraf vekillerine bozma ilamı ve bozma sonrası duruşma günü usulen tebliğ edilmiş, bozma ilamına karşı taraf vekillerinin beyanları alınmış; ne var ki, usulüne uygun olarak uyma ya da direnme yönünde hüküm kurulmamış, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429/2. maddesinin taşıdığı anlam ve açıklığa uygun olmayan, yukarıda içeriği belirtilen nitelikte bir karar verilmiştir.

Az yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda, mahkemenin, bozmadan sonra usulüne uygun olarak kuşkuya yer vermeyecek bir açıklık taşıyan direnme ya da uyma kararı vermesi zorunludur.

Hal böyle olunca; yerel mahkemece, taraflara Yargıtay Özel Dairesi'nce verilen bozma kararı ve duruşma gününü bildiren davetiye usulüne uygun olarak tebliğ edilip, bozma kararına karşı beyanları alındıktan sonra bozma kararına uyulup uyulmaması takdir edilerek, direnme ya da uyma yönünde açıkça bir karar verilmesi gerekir. Bu itibarla, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429/2. maddesi çerçevesinde, Özel Daire bozma kararına uyulup uyulmayacağına dair bir karar verilmek üzere, yerel mahkemenin kararı bozulmalıdır.

Sonuç: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda açıklanan gerekçeyle HUMK'nın 429. maddesi gereğince (BOZULMASINA), bozma nedenine göre işin esasına yönelik diğer temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 16.07.2008 gününde oybirliğiyle karar verildi.

UYAP Entegrasyonu