Loading Logo

sonkarar

Sayfa Yükleniyor

YARGITAY CEZA GENEL KURULU


Ceza Genel Kurulu 2009/6-97 E., 2009/133 K.

Ceza Genel Kurulu 2009/6-97 E., 2009/133 K.
KİMLİĞİ HAKKINDA YALAN BEYANDA BULUNMAKYANKESİCİLİK SURETİYLE HIRSIZLIK

5237 S. TÜRK CEZA KANUNU [ Madde 265 ]
5237 S. TÜRK CEZA KANUNU [ Madde 35 ]
5237 S. TÜRK CEZA KANUNU [ Madde 53 ]
5237 S. TÜRK CEZA KANUNU [ Madde 142 ]
5252 S. TÜRK CEZA KANUNUNUN YÜRÜRLÜK VE UYGULAMA ŞEKLİ ... [ Madde 9 ]
5271 S. CEZA MUHAKEMESİ KANUNU [ Madde 309 ]
765 S. TÜRK CEZA KANUNU (MÜLGA) [ Madde 206 ]
765 S. TÜRK CEZA KANUNU (MÜLGA) [ Madde 260 ]
765 S. TÜRK CEZA KANUNU (MÜLGA) [ Madde 492 ]
765 S. TÜRK CEZA KANUNU (MÜLGA) [ Madde 522 ]
765 S. TÜRK CEZA KANUNU (MÜLGA) [ Madde 61 ]
"İçtihat Metni"

Sanık K....Ö....’in, yankesicilik suretiyle hırsızlık suçundan 765 sayılı TCY’nın 492/7, 61 ve 522. maddeleri uyarınca 2 ay 20 gün hapis, görevli memura pasif mukavemet suçundan 765 sayılı TCY’nın 260. maddesi gereğince 7 gün hapis cezaları ile cezalandırılmasına, kimliği hakkında yalan beyanda bulunmak suçundan ise lehe olan 5237 sayılı TCY’nın 206. maddesi gereğince 3 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ilişkin M.... 2. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 21.03.2007 gün ve 144-124 sayılı hükme karşı Adalet Bakanlığınca, yasa yararına bozma isteminde bulunulması üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 6. Ceza Dairesince 02.03.2009 gün ve 3221-4180 sayı ile;

“Anılan Yazıda;

01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5252 sayılı Türk Ceza Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun'un 9. maddesi 3. fıkrasında yer alan ‘

‘Lehe olan hüküm, önceki ve sonraki kanunların ilgili bütün hükümleri olaya uygulanarak, ortaya çıkan sonuçların birbirleriyle karşılaştırılması suretiyle belirlenir’ şeklindeki düzenlemeye nazaran, sanığın üzerine atılı eylemler için denetime imkân verecek biçimde ayrıntılı olarak karşılaştırma yapılması gerekirken soyut biçimde lehe olduğundan bahsedilerek hüküm kurulmasında,

Sanığın, hırsızlık yapmak üzereyken yakalandığı sırada kendisine zarar vermek suretiyle görevli memura pasif mukavemette bulunmak şeklinde oluşan eyleminin suç tarihi itibarıyla 765 sayılı Kanun'un 260. maddesinde öngörülen pasif direnme suçunu oluşturduğu, ancak 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı Kanun'un 265. maddesinde cebir ve tehditle görevi yaptırmamak için direnme suçu düzenlenmiş olup, kişilerin görevliye karşı gerçekleştirdikleri cebir ve tehdit içermeyen pasif nitelikteki eylemlerinin suç olarak benimsenmemesi karşısında, sanığın beraati yerine yazılı şekilde mahkûmiyetine karar verilmesinde, isabet görülmemiş olduğundan bahisle 5271 sayılı CMK’nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması Dairemizden istenilmiştir.

Sanığın gerekçeli karar başlığında kaydına uygun olarak yazılmayan ana adının yerinde düzeltilmesi olanaklı görülmüştür.

I- Hırsızlık suçundan kurulan hükmün incelenmesinde:

01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK’nın 7/2 ve 5252 sayılı TCK’nın Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Yasanın 9/3. maddeleriyle, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulu’nun 23.02.1938 günlü 1937/23-1938/9 sayılı, Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 25.05.1999 günlü 133/142 sayılı kararları ışığında; somut olayla ilgili 765 sayılı TCK’nın 492/7, 61, 522/1 (pek hafif) maddeleriyle, 5237 sayılı TCK’nın 142/2-b, 35/2, 53/1-2-3.maddelerinin ayrı ayrı ve bir bütün olarak uygulanması sonucunda, Mahkemece 765 sayılı Yasa uyarınca yapılan uygulamanın sanık yararına olduğu ve kurulan hükmün bu nedenle usul ve yasaya uygun bulunduğu anlaşılmıştır.

M.... 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 21.03.2007 gün ve 2005/144-2007/124 sayılı kararı dosya içeriğine göre bu nedenle yerinde görüldüğünden, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın uygun bulunmayan kanun yararına bozma isteminin REDDİNE,

II- Görevli memura direnme ve kimliği hakkında yalan beyanda bulunmak suçlarından kurulan hükümlerin incelenmesinde:

1- 765 sayılı TCK’nın 260. maddesinde öngörülen görevli memura karşı etkin olmayan (pasif) direnme suçunun, 5237 sayılı TCK’nda suç olarak düzenlenmediği gözetilmeden ve somut olayda, sanığın kendisini gözaltına almak isteyen ve kimlik soran kolluk görevlilerine karşı etkin bir direnme göstermeden, elindeki bıçakla kendini yaralaması biçiminde gerçekleştirdiği eyleminin 5326 sayılı Kabahatler Kanununun 40/1. maddesine uyan hukuka aykırı davranışı oluşturduğu düşünülmeden yazılı biçimde hüküm kurulması,

2- Sanığın gözaltına alındığında kolluk görevlilerine kendisini, daha önceden nüfus cüzdanını kaybetmiş olan gerçek kişi M....D....’ın kimlik bilgilerini vererek tanıttığı ve adı geçen kişinin kaybettiği kimliği vermek suretiyle hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılmasına neden olduğunun anlaşılması karşısında; eyleminin 5237 sayılı TCK’nın 268/1. maddesi yollamasıyla 267/1. maddesine uyan suçu oluşturduğu gözetilmeden, anılan Yasanın 206. maddesi ile hükümlülük kararı verilmesi,

3- Sanığın kimliği hakkında görevli memura yalan beyanda bulunmak suçundan eylemine uyan 765 sayılı TCK’nın 343/2. maddesine göre, 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK’nın aynı suça uyan 268/1. maddesi yollamasıyla 267/1, 53/1-2-3. maddelerinde öngörülen özgürlüğü bağlayıcı cezanın alt ve üst sınırları bakımından, anılan Yasanın 7/2, 5252 sayılı Yasanın 9/3. maddeleri ışığında 765 sayılı Yasa hükümlerinin lehe olduğunun kabulünde zorunluluk bulunması,

Kanun yararına bozma istemine dayanan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın gönderme yazısı incelenen dosya içeriğine göre yerinde görüldüğünden kabulü ile görevli memura direnme ve kimliği hakkında yalan beyanda bulunmak suçlarından sanık K...Ö.... hakkında, M....2. Asliye Ceza Mahkemesinden verilip kesinleşen 21.03.2007 gün ve 2005/144-2007/124 sayılı kararın, sanık aleyhine sonuç doğurmamak üzere, 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesi gereğince bozulmasına”

” karar verilmiştir.

Yargıtay C.Başsavcılığınca 29.04.2009 gün ve 7421 sayı ile;

“İtiraz konusu uyuşmazlık; görevliye pasif direnme eylemi nedeniyle Yerel Mahkeme hükmünün bozulmasına ve cezanın kaldırılmasına karar verilmesi yerine, aleyhe sonuç doğurmamak üzere bozulmasına karar verilmesine ilişkindir.

Somut olayda; hırsızlık suçuna teşebbüs nedeniyle görevli polis memurları tarafından şüpheli olarak yakalanan sanığın üzerinde bulunan bıçak ile kendini yaralaması eyleminden dolayı diğer suçları yanında 765 sayılı TCK’nun 260. maddesi uyarınca cezalandırılması için kamu davası açılmış, yapılan yargılama sonunda sanığın yankesicilik suretiyle hırsızlık yapmak üzere iken yakalandığı ve kendisine zarar vererek emniyet görevlilerine pasif mukavemette bulunduğu kabul edilerek 765 sayılı TCK’nun 260. maddesi uyarınca 7 gün hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar verilmiştir.

765 sayılı TCK’nun 260. maddesinde düzenlenen görevliye pasif direnme suçuna 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer verilmemiştir. 5237 sayılı TCK’nun 265. maddesinde yalnızca kamu görevlisine görevin yapılmasını engelleme amacıyla cebir ve tehdit kullanılması, görevi yaptırmamak için direnme olarak kabul edilmiştir.

5326 sayılı Kabahatler Kanununun 40/1. madde ve fıkrasında ise, görevle bağlantılı olarak sorulması halinde kamu görevlisine kimliği veya adresiyle ilgili bilgi vermekten kaçınan veya gerçeğe aykırı beyanda bulunan kişiye, bu görevli tarafından elli Türk Lirası idari para cezası verileceği öngörülmüştür.

09.10.2000 tarihli olay tutanağına göre, görevli polis memurları tarafından şüpheli olan sanığa kimliğinin sorulduğu ve sanığın kimlik belgesini çıkardıktan sonra çakı bıçağı ile kendisini yaraladığı anlaşılmaktadır. Sanığın eyleminin gözaltına alınmasının önlemeye yönelik olduğu, görevlilere yönelik bir tehdit veya cebir, görevliye etkin direnmede bulunmadığı anlaşılmaktadır. Sanığın sözü edilen eylemi 765 sayılı TCK’nun 260. maddesinde yazılı suçu oluştursa da, görevlilere karşı etkin bir direnme gösterilmemesi nedeniyle 5237 sayılı TCK’nun 265. maddesinde yazılı suçu oluşturmamaktadır.

Sanığın gözaltına alınmasını önlemek amacıyla pasif mukavemette bulunduğu ve kimliği hakkında yalan beyanda bulunma suçu nedeniyle ayrıca dava açıldığı ve bu suçtan mahkûmiyetine karar verildiği gözetildiğinde; somut olayda 5326 sayılı Yasanın 40/1. madde ve fıkrasının uygulanma olanağı da bulunmamaktadır. Sanığın görevlilere pasif mukavemetinin 5326 sayılı Kanunun 40/1. maddesi kapsamında olduğu kabulü halinde ise, eylemin idari para cezasını gerektirmesi ve aynı Yasanın 20/1, 2/b ve 4. madde ve fıkra hükümleri uyarınca soruşturma zamanaşımına uğraması nedeniyle idari para cezası verilmesi mümkün değildir. Bu itibarla, sanığın 765 sayılı TCK’nun 260. maddesine mümas eyleminin 5237 sayılı Yasada suç olarak öngörülmemesi ve 5326 sayılı Yasanın 40/1. madde ve fıkrası kapsamında değerlendirilememesi ve bu maddede yazılı idari para cezasını gerektiren bir eylem olarak kabulü halinde ise soruşturma zamanaşımına uğraması nedeniyle idari para cezasının uygulanamayacağı gerçeği karşısında; sanık hakkında görevliye pasif mukavemet suçundan kurulan mahkûmiyet hükmü nedeniyle Yerel Mahkemenin kararının bozulmasına ve cezanın kaldırılmasına karar verilmesi gerekmektedir.

Bu itibarla; Özel Dairece sanık hakkında görevliye pasif direnme suçundan kurulan mahkûmiyet hükmünün yasaya aykırı bulunması nedeniyle kanun yararına bozulmasına, görevliye pasif direnme suçundan sanık hakkında tayin olunan cezanın kaldırılmasına karar verilmesi yerine, aleyhe sonuç doğurmamak üzere bozulmasına karar verilmesinin yasaya aykırı olduğu”

” gerekçeleri ile itiraz yasa yoluna başvurularak,

Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 02.03.2009 gün ve 3221-4180 sayılı kanun yararına bozma kararının kaldırılmasına, Adalet Bakanlığının sanık hakkında görevliye pasif mukavemet suçundan kurulan mahkûmiyet hükmüne yönelik kanun yararına bozma isteminin kabulü ile M.....2. Asliye Ceza Mahkemesinin 21.03.2007 gün ve 144-124 sayılı kararının kanun yararına bozulmasına ve görevliye pasif mukavemet suçu nedeniyle hükümlü hakkında tayin olunan cezanın kaldırılmasına karar verilmesi, talep olunmuştur.

Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

TÜRK MİLLETİ ADINA

CEZA GENEL KURULU KARARI

Yargıtay Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; görevliye pasif direnme suçundan verilen cezanın yasa yararına bozma istemi üzerine kaldırılmasına karar verilip verilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.

Öğretide “

“olağanüstü temyiz”

” denilen, 23.03.2005 gün ve 5320 sayılı Ceza Muhakemeleri Yasasının Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Yasa’nın 18. maddesi ile yürürlükten kaldırılan 1412 sayılı CYUY’nda ise “

“yazılı emir”

” olarak adlandırılan bu olağanüstü yasayolu, 5271 sayılı CYY’nın 309 ve 310. maddelerinde “

“kanun yararına bozma”

” olarak yeniden düzenlenmiştir.

5271 sayılı Yasanın 309. maddesi uyarınca, hâkim veya mahkemece verilip istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerde, maddî hukuka veya yargılama hukukuna ilişkin hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanlığı, o karar veya hükmün Yargıtay’ca bozulması istemini, yasal nedenlerini açıklayarak, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirecektir. Bunun üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da hükmün veya kararın bozulması istemini içeren yazısına bu nedenleri aynen yazarak, Yargıtay ceza dairesine verecek, ileri sürülen nedenlerin Yargıtay’ca yerinde görülmesi halinde karar veya hüküm yasa yararına bozulacak, yerinde görülmezse istem reddedilecektir.

Böylece ülke sathında uygulama birliğine ulaşılacak, hakim ve mahkemelerce verilen cezaya ilişkin karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıkların, toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesi sağlanacaktır.

Bozma sonrası yapılacak işlemler ve bu işlemleri gerçekleştirecek merciler ile bozma kararının etkileri ise, bozulan hüküm veya kararın türü ve bozma nedenlerine göre ayrım yapılarak maddenin 4. fıkrasında ayrıntılı olarak düzenlenmiştir.

Bozma nedenleri;

5271 sayılı Yasanın 223 üncü maddesinde tanımlanan ve davanın esasını çözmeyen bir karara ilişkin ise, 309. maddenin 4. fıkrasının (a) bendi uyarınca; kararı veren hâkim veya mahkemece gerekli inceleme ve araştırma sonucunda yeniden karar verilecektir. Bu halde yargılamanın tekrarlanması yasağına ilişkin kurallar uygulanamayacağı gibi, davanın esasını çözen bir karar bulunmadığı için, verilecek hüküm veya kararda lehe ve aleyhe sonuçtan da söz edilemeyecektir.

Mahkûmiyete ilişkin hükmün, davanın esasını çözmeyen yönüne veya savunma hakkını kaldırma veya kısıtlama sonucunu doğuran usul işlemlerine ilişkin olması halinde ise, anılan fıkranın (b) bendi uyarınca kararı veren hâkim veya mahkemece yeniden yapılacak yargılama sonucuna göre gereken hüküm verilecek, ancak bu halde verilen hüküm, önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamayacaktır.

Davanın esasını çözen mahkûmiyet dışındaki diğer hükümlerin bozulmasında ise, (c) bendi uyarınca aleyhte sonuç doğurucu herhangi bir işlem yapılamayacağı gibi, “

“tekriri muhakeme”

” yasağı nedeniyle kanun yararına bozma kapsamında yeniden yargılama da gerekmeyecektir.

4’üncü fıkranın (d) bendi gereğince bozma nedeninin hükümlünün cezasının kaldırılmasını gerektirmesi halinde, cezanın kaldırılmasına, daha hafif bir cezanın verilmesini gerektirmesi halinde ise bu hafif cezaya Yargıtay ceza dairesince doğrudan hükmedilecektir. Bu halde de yargılamanın tekrarlanması yasağı bulunduğundan, Yargıtay ceza dairesince hükmün bozulması ile yetinilmeyip, gereken kararın doğrudan ilgili daire tarafından verilmesi gerekmektedir.

Suçun unsurlarının oluşmadığının, başka bir anlatımla eylemin suç oluşturmadığının saptanması halinde de, Yerel Mahkeme mahkûmiyet hükmünün tüm sonuçlarıyla birlikte ortadan kalkması gerektiğinden, Yargıtay’ca sadece cezanın kaldırılmasıyla yetinilmeyip, aynı zamanda sanığın beraatine de karar verilecektir.

İnceleme konusu somut olayda;

Özel Dairece, sanık hakkında hırsızlık suçundan kurulan mahkûmiyet hükmüne yönelik kanun yararına bozma isteminin reddi kararı ile kimliği hakkında yalan beyanda bulunma suçundan dolayı verilen mahkûmiyet hükmünün aleyhe sonuç doğurmamak üzere bozulmasına karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmediği gibi, anılan suçlar itiraz kapsamında da yer almamaktadır.

Sorun, görevliye pasif direnme suçu nedeniyle yerel mahkeme hükmünün aleyhe sonuç doğurmamak üzere bozulmasına karar verilmesinin isabetli olmadığı noktasında toplanmaktadır, 765 sayılı TCY’nın 260. maddesinde yaptırıma bağlanan görevliye pasif direnme suçu 5237 sayılı Yasada suç olarak düzenlenmemiş olup, esasen bu konuda Özel Daire ile Yargıtay C.Başsavcılığı arasında bir uyuşmazlık da bulunmamaktadır.

Hükümlünün, kendisini yakalamak isteyen görevlilere yakalanmamak için kendisine zarar vermek şeklinde tezahür eden eylemi, 5326 sayılı Kabahatler Yasasının 40. maddesi kapsamında da değerlendirilemez.

Sanığın 765 sayılı TCY’nın 260. maddesi kapsamında bulunan eylemi 5237 sayılı Yasada suç olarak düzenlenmediği gibi anılan eylem 5326 sayılı Yasanın 40/1. madde ve fıkrası kapsamında da değerlendirilemeyeceğinden, yasa yararına bozma istemi üzerine Özel Dairece, suç veya kabahat oluşturmayan bu eylem nedeniyle yasa yararına bozma isteminin kabulü ile görevliye pasif direnme suçundan verilen mahkûmiyet hükmünün tüm sonuçlarıyla birlikte ortadan kaldırılmasına ve hükümlünün bu suçtan beraatine karar verilmesi yerine, hükmün aleyhe sonuç doğurmamak üzere bozulmasına karar verilmesi isabetsiz olup, Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının kabulüne karar verilmelidir.

SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

1- Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,

2- Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 02.03.2009 gün ve 3221-4180 sayılı kararının görevliye direnme suçu yönünden KALDIRILMASINA,

3- Adalet Bakanlığının yasa yararına bozma isteminin KABÜLÜNE, M.... 2. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 21.03.2007 gün ve 144-124 sayılı hükmün, görevliye pasif direnme suçu yönünden, 5271 sayılı CYY’nın 309. maddesinin 4. fıkrasının (d) bendi uyarınca BOZULMASINA ve hükümlünün bu suçtan BERAATİNE, verilen cezanın çektirilmemesine,

4- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere, Yargıtay C.Başsavcılığına TEVDİİNE, 26.05.2009 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.

UYAP Entegrasyonu