Loading Logo

sonkarar

Sayfa Yükleniyor

YARGITAY CEZA GENEL KURULU

Ceza Genel Kurulu         2008/9-271 E.  ,  2009/92 K.HAKİMİN TAKDİRİNİN DENETLENMESİ TAKDİRİ İNDİRİM SEBEPLERİNİN UYGULANMAMASI TAKDİRİ TAHFİFTEMYİZE BAŞVURU TALEBİNİN GERİ ALINMASI TEMYİZE BAŞVURU HAKKINDAN VAZGEÇME TAKSİRLE ÖLÜME SEBEBİYET SÜRE TUTUM DILEKÇESICEZA MUHAKEMESİ KANUNU (CMK) (5271) Madde 266CEZA MUHAKEMELERİ USULÜ KANUNU (MÜLGA) (1412) Madde 295
"İçtihat Metni"Taksirle ölüme ve yaralamaya neden olmak suçundan sanık T.....’ın, 765 sayılı TCY’nın 455/1. maddesi uyarınca 5 yıl hapis ve 450 YTL adli para cezasıyla cezalandırılmasına, 2918 sayılı Yasanın 118/5. maddesi uyarınca sürücü belgesinin 1 yıl süreyle geri alınmasına, TCY’nın 59. maddesinin uygulanmasına takdiren yer olmadığına ve işlenen suçun özelliği gözönüne alınarak 647 sayılı Yasanın 4. maddesinin uygulanmasına yer olmadığına ilişkin, Tokat 2. Asliye Ceza Mahkemesince 27.06.2005 gün ve 116-347 sayı ile verilen hükmün, sanık müdafii tarafından temyiz edilmekle, dosyayı inceleyen Yargıtay 9. Ceza Dairesince 24.11.2005 gün ve 6374-8992 sayı ile; “Yasal ve yeterli gerekçe gösterilmeden sanık hakkında 765 sayılı TCK’nun 59 ve 647 sayılı Yasanın 4. maddelerinin uygulanmasına yer olmadığına karar verilmesi” isabetsizliğinden bozulmuştur. Yerel Mahkeme ise 23.01.2006 gün ve 677-10 sayı ile; “TCK’nun 59. maddesi aynen ‘kanuni tahfif sebeplerinden ayrı olarak mahkemece her ne zaman fail lehine cezayı hafifletecek takdiri sebepler kabul edilirse……’ şeklinde bir ifadeyi içermektedir. Bozulan gerekçeli kararda sanık hakkında TCK’nun 59. maddesinin ‘takdiren’ uygulanmadığı belirtilerek tamamen ‘yasal’ bir gerekçeye dayanılmıştır. Yasal olan bir gerekçenin aynı zamanda yeterliliği de içerisinde taşıdığı kuşkusuzdur. Nitekim, Yüksek Yargıtay birçok kararında TCK’nun 59. maddesinin uygulanmasında takdire dayanılmasını yasal ve yeterli bulmuştur. (Örnek olarak Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun ‘adı geçen sanığa TCK’nun uygulanması hususundaki talebi yerel mahkemece başkaca teşdit ve tahfife takdiren yer olmadığına denilmek suretiyle gerekçe gösterilerek reddedilmiş olduğundan Cumhuriyet Başsavcılığı’nın itirazının kabulüne karar verilmelidir’ (oybirliğiyle) şeklindeki 09.07.1984 gün, 253-269 sayılı kararı gösterilebilir). Uygulamada çoğu kez ‘‘sanığın duruşmalardaki olumlu tutumu’ gibi çok da yasal olmayan bir gerekçe ile TCK’nun 59. maddesi uygulanmaktadır. Oysa sanığın duruşma sırasındaki olumlu tutumu (yani bir insanın duruşmada her hangi bir anormallik sergilemeden durması) TCK’nun 59. maddesinin uygulanması için tek başına yeterli sayılmamalıdır. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 15.12.1980 gün, 225-428 sayılı kararında çok veciz bir şekilde belirtildiği gibi ‘‘TCK’nun 59. maddesi bir atıfet maddesi değildir. Murakabeye tabidir. Bu maddenin uygulanması mahkemenin takdirine bağlı hususlardan olmakla beraber; bu takdir hakkı kullanılırken gösterilen sebeplerin makul ve makbul olması, hukuk akidelerini zedelemeyecek, kanunların esas, maksat ve amacına aykırı düşmeyecek, vicdanları rahatsız etmeyecek bir mahiyet taşıması, hak ve nasafet kurallarını uygun olarak kullanıldığı açıkça anlaşılması gerekmektedir’ somut olayda sanığa atılı suç dikkatsizlik ve tedbirsizlik neticesi bir kişinin ölümüne sebebiyet vermektir. Hem kaza sonrasında yapılan keşifte, hem de mağdur F....’in beyanlarından açıkça anlaşılacağı gibi sanık kullandığı kamyon ile müteveffanın şeridine tecavüz ederek kazanın oluşumuna sebebiyet vermiş, sanığın kusurunun yoğunluğu gerekçe gösterilerek cezanın tayininde alt sınırdan uzaklaşılmış, bu husus daire tarafından bozma nedeni sayılmamıştır. Sanık hazırlıktan başlayarak meydana gelen olaydan pişmanlık duyduğunu gösteren tek bir cümle dahi sarf etmediği gibi ağır kusurunun hala farkında olmaksızın kusurun karşı tarafta olduğunu söyleyebilmiştir. Bahsedilen bu husus tüm dosya kapsamından açıkça anlaşılmaktadır. Olaya bakış açısı bundan ibaret olan bir sanık hakkında (duruşmalarda mahkemeye karşı nasıl tavır takınırsa takınsın) TCK’nun 59. maddesinin uygulanmaması gerekir. 647 sayılı Kanunun 4. maddesi ise sanık hakkında ‘işlenen suçun özelliği’ne dayanılarak uygulanmamıştır. Gerekçeli kararın ‘yasal’ ifadelere dayanması için kararda bu cümle özellikle kullanılmıştır. İşlenen suçun özelliği ise cezanın tayininde alt sınırdan uzaklaşılması bahsinde irdelenmiş olup tüm dosya kapsamından da açıkça anlaşılmaktadır. Biraz daha açmak gerekirse; sanık kendi beyanı ile daha önceden hiç kullanmadığı bir yolda havanın yağışlı ve dolayısıyla yolun kaygan olmasına aldırmayarak, önündeki viraja, kullanmakta olduğu araca uygun olmayan bir hızla girmiş, karşıdan gelen müteveffanın aracını görünce frene basmış, bu defa aracının kayması sonucu kaza meydana gelmiştir. Olayda tedbirsizce ve dikkatsizce davranmanın boyutu ve buna bağlı olarak meydana gelen sonucu (bir insanın adeta yok yere ölmesi bir diğerinin günlerce acı çekmesi gözönüne alınırsa) büyüktür.' gerekçesiyle önceki hükümde direnmiştir. Bu hükmün de sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay C.Başsavcılığının “bozma” istekli 18.06.2007 gün ve 145224 sayılı tebliğnamesi ile Yargıtay 9. Ceza Dairesine ve Özel Dairece de Birinci Başkanlığa gönderilen dosya Yargıtay Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır. TÜRK MİLLETİ ADINA CEZA GENEL KURULU KARARI Yargıtay Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, Yerel Mahkemece 765 sayılı TCY’nın 59. ve 647 sayılı Yasanın 4. maddelerinin uygulanmasına yer olmadığına karar verilirken gösterilen gerekçelerin yasal ve yeterli olup olmadığının belirlenmesi noktasında toplanmaktadır. Ancak, incelenen dosya içeriğine göre; Sanık ve müdafiinin yüzüne karşı verilen 27.06.2005 günlü ilk hüküm yönünden, sanık müdafiinin 28.06.2005 günlü dilekçe ile süre tutum talebinde bulunması, buna karşılık sanığın ise aynı günlü dilekçesi ile “27.06.2005 tarihli duruşmamda 5 yıl ceza aldım, cezamın onaylanmasını istiyorum, gereğinin yapılmasını arz ederim” şeklinde talepte bulunup, bilahare 30.06.2005 günlü dilekçesinde önceki dilekçesinin iptalini ve temyiz hakkını kullanmak istediğini belirttiği nazara alındığında, sanık asilin dilekçesinin temyizden vazgeçme niteliğinde olup olmadığı Yargıtay İç Yönetmeliğinin 27. maddesi uyarınca ön sorun olarak öncelikle değerlendirilmiştir. Ön sorun konusunun çözümünde sağlıklı bir sonuca varılabilmesi için, konuya ilişkin yasal düzenlemelerin incelenmesinde yarar bulunmaktadır. 1412 sayılı CYUY’nın, “Müracaat hakkından vazgeçilmesi ve tesiri” başlıklı 295. maddesinin 1. fıkrası, ““Kanun yollarına müracaatta bulunmak hakkının ıskat olunması veya vukubulmuş bir müracaattan vazgeçilmesi, bu müracaat için muayyen mehlin bitmesinden sonra dahi muteber olur” hükmünü taşımaktayken; 5271 sayılı CYY’nın aynı konuyu düzenleyen ve “Başvurudan vazgeçilmesi ve etkisi” başlıklı 266. maddesinin 1. fıkrası ise, “Kanun yoluna başvurulduktan sonra bundan vazge¬¬çilmesi, mercii tarafından karar verilinceye kadar geçerlidir”hükmünü taşımaktadır. Görüldüğü gibi, 1412 sayılı CYUY’nın 295. maddesinde yasayolu başvuru hakkından vazgeçme ve geri alma müesseseleri birlikte düzenlenmiş iken, 5271 sayılı CYY’nın 266. maddesinde yalnızca geri alma hakkı kabul edilmiştir. Nitekim bu husus, CYY’nın 266. maddesinin gerekçesinde de, “Tasarı, 1412 sayılı Kanunun 295 inci maddesinde yer alan kanun yoluna başvuru hakkından vazgeçmeyi benimsememiş, yalnızca başvurulduktan sonra geri almayı düzenlemiştir. Buna göre, kanun yoluna süresinde başvurulduktan sonra mercii tarafından karar verilinceye kadar bu başvurudan vazgeçilebilir” şeklinde açıklanmıştır. Somut olayda sanık Tuncay’ın 28.06.2005 günlü dilekçesi, henüz gerçekleşmiş bir temyiz istemi bulunmadığından temyiz isteminden vazgeçme niteliğinde kabul edilemez. Yasayolu başvurusundan feragat niteliğinde kabul edilebilecek bu istem, 5271 sayılı Yasanın 266. maddesinin açık hükmü uyarınca temyiz incelemesine engel oluşturmayacağından, sanık müdafiinin süresinde yaptığı ve geçerli olan temyiz başvurusunun kabulü ile Özel Dairece temyiz incelemesi yapılmasının isabetli olduğu, ilk müzakerede yasal çoğunluk sağlanamadığından, 07.04.2009 günü yapılan ikinci müzakerede kararlaştırılarak direnme hükmünün incelenmesine geçilmiştir. Çoğunluk görüşüne katılmayan Kurul üyeleri ise; “5271 sayılı CYY’nın 266. maddesi, yasa yollarına ilişkin genel hükümleri düzenleyen diğer hükümler ile birlikte ele alınıp yorumlanmalıdır. Nitekim, Yasanın 260. maddesi yasa yoluna başvurmayı bir hak olarak düzenlemiştir. Hukukun genel ilkeleri uyarınca bir haktan feragat etmek olanaklıdır. Öte yandan Yasanın 261. maddesinde müdafiin, asilin açık arzusuna aykırı olmamak koşuluyla yasa yollarına başvurabileceği hükmüne yer verilmiştir. Bu hüküm de, yasa yoluna başvurma hakkına sahip olan asilin bu haktan feragat edebileceğini ve müdafiin, asilin feragat iradesine aykırı davranamayacağını göstermektedir. Konu öğretide de ele alınmış olup, Prof. Dr. Nurullah Kunter - Prof. Dr. Feridun Yenisey –Doç. Dr. Ayşe Nuhoğlu, ‘‘Ceza Muhakemesi Hukuku’ adlı eserlerinde; ‘Kanunyolu muhakemesinde iddia hakkı, vazgeçme suretiyle önceden, geri alma suretiyle sonradan düşürülebilir’ şeklinde açıklamışlar ve yasa yolu başvurusundan feragatin olanaklı olduğunu kabul etmişlerdir. (16. Bası, sh.1383) Bu itibarla, somut olayda sanık asilin, 28.06.2005 günlü dilekçesinde temyizden feragat edildiğinden, Özel Dairenin 24.11.2005 gün ve 6374-8992 sayılı bozma kararının kaldırılmasına ve dosyanın incelenmeksizin mahalline iadesine karar verilmelidir”görüşüyle karşı oy kullanmışlardır. Ön sorun konusu çözümlendikten sonra, dosyanın esasına ilişkin yapılan incelemede; Yargıtay Ceza Genel Kurulunun süreklilik kazanmış kararlarında vurgulandığı üzere, şeklen ısrar kararı verilmiş olsa dahi; a) Bozma kararı doğrultusunda işlem yapmak, b) Bozma kararında tartışılması gereken hususları tartışmak, c) Bozma sonrasında yapılan araştırmaya, incelemeye, toplanan yeni kanıtlara dayanmak, d) İlk kararda yer almayan ve daire denetiminden geçmemiş bulunan yeni ve değişik gerekçelerle hüküm kurmak, Suretiyle verilen hüküm; özde direnme kararı olmayıp, bozmaya eylemli uyma sonucu verilen yeni bir hükümdür. Bu nitelikteki bir hükmün temyiz edilmesi halinde incelemenin Yargıtay’ın ilgili dairesi tarafından yapılması gerekir. Somut olayda, Yerel Mahkemece, ilk hükümde yer almayan yeni ve değişik gerekçelere yer verilmiş olup, bu yeni gerekçeler Özel Dairece denetlenmemiştir. Özel Dairece denetlenmeyen bir hususun ilk kez Ceza Genel Kurulunca ele alınarak değerlendirilmesine yasal olanak bulunmamaktadır. Bu itibarla bozma nedenine karşı eylemli uyularak gereğinin yerine getirilmesi karşısında, bu bozma nedeni yönünden Ceza Genel Kurulunca herhangi bir değerlendirme yapılmaksızın, dosyanın incelenmek üzere Dairesine gönderilmesine karar verilmelidir. SONUÇ:Açıklanan nedenlerle; Saptanan eylemli uyma nedeniyle dosyanın temyiz incelemesi için Yargıtay 9. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına TEVDİİNE, 31.03.2009 tarihinde ön sorunun ele alındığı birinci müzakerede yasal çoğunluk sağlanamadığından, 07.04.2009 tarihinde yapılan ikinci müzakerede oyçokluğuyla, dosyanın esasına yönelik temyiz incelemesi yönünden ise aynı gün yapılan birinci müzakerede oybirliğiyle karar verildi.

UYAP Entegrasyonu