Loading Logo

sonkarar

Sayfa Yükleniyor

YARGITAY 10. HUKUK DAIRESI


10. Hukuk Dairesi 2008/8796 E., 2009/19073 K.

10. Hukuk Dairesi 2008/8796 E., 2009/19073 K.
KEFİL VE YABANCI ŞAHIS VEYA KURUMLAR MÜMESSİLLERİNİ TAKİPTEMİNAT İSTEMEVERGİ ZİYAI SUÇU VE CEZASI

213 S. VERGİ USUL KANUNU [ Madde 344 ]
213 S. VERGİ USUL KANUNU [ Madde 359 ]
6183 S. AMME ALACAKLARININ TAHSİL USULÜ HAKKINDA KANUN [ Madde 9 ]
6183 S. AMME ALACAKLARININ TAHSİL USULÜ HAKKINDA KANUN [ Madde 38 ]
"İçtihat Metni"

Dava, haciz konan taşınmazın satış işleminin iptali, haczin kaldırılması ve borçlu olmadığının tespiti istemine ilişkindir.

Mahkemece, ilamında belirtildiği şekilde davanın kabulüne karar verilmiştir.

Hükmün, davalı Kurum vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi Alparslan Koçak tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.

Özel hukuk gerçek ve tüzel kişileri, üçüncü kişilerden olan alacaklarını "kamu gücü"nün yardımını kullanarak tahsil edebilirler. Söz konusu kamu gücünün yardım ve kullanımına ilişkin usul ve esaslar 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu'nda düzenlenmiştir. Şüphesiz Devlet de özel hukuk kişisi olarak davrandığında, anılan kanun hükümlerinden yararlanarak alacağını tahsil edecektir. Ancak, kamu hizmetinin karşılanması amacıyla devletin kamu gücüne göre koyduğu mali yükümlerden doğan alacaklar olarak tanımlanan, kamu alacaklarının tahsilinde Devlet kamu gücünün kullanımını Özel Hukuk'tan doğan alacaklar bakımından yetkili kılınan mercilerden istemez. Kamu gücünü, Devlet bizzat, kendisi kullanır. Bu konudaki usul ile ilgililerin hak ve ödevleri 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun'la düzenlenmiştir. (Turgut Candan; Açıklamalı A.A.T.U.H.K. Maliye ve Hukuk Yayınları, Mart 2007, s;3)

6183 sayılı Kanun, İcra ve İflas Kanunundaki belli özellik ve teknikleri bünyesinde toplamış ise de; bir hukuk dalı olarak Kamu Hukuku ve Mali Hukuk kapsamında olup, Kamu Hukuku ve Mali Hukukunun temel ilkelerine ve dolayısıyla "kıyas yasağı" na tabi bulunmaktadır. 6183 sayılı Kanunda hakkında hüküm bulunmayan durumlarda İcra İflas Kanunu hükümlerinin uygulanacağına ilişkin genel bir hüküm de bulunmamaktadır. Bu nedenle; açıkça atıf yapılan durumlar dışında (Örneğin; 6183 SK. m; 21, 100) İcra ve İflas Kanunu hükümleri uygulanamaz. (Aziz Taşdelen; Genel İcra Hukuk İle Karşılaştırmalı Kamu İcra Hukukunda Hacizde İstihkak İddiaları ve Davaları)

6183 sayılı Kanunun 9. maddesi; "213 sayılı Vergi Usul Kanununun 344. maddesi uyarınca vergi ziyaı cezası kesilmesini gerektiren haller ile 359. maddesinde sayılan hallere temas eden bir amme alacağının salınması için gerekli muamelelere başlanmış olduğu takdirde vergi incelemesine yetkili memurlarca yapılan ilk hesaplara göre belirtilen miktar üzerinden tahsil dairelerince teminat istenir. Türkiye'de ikametgâhı bulunmayan amme borçlusunun durumu amme alacağının tahsilinin tehlikede olduğunu gösteriyorsa, tahsil dairesi kendisinden teminat isteyebilir." hükmünü içermekte olup, 10/5. maddesinde; alacaklı Kamu idarelerinin teminat olarak kabul edebilecekleri arasında "İlgililer veya ilgililer lehine üçüncü şahıslar tarafından gösterilen ve alacaklı amme idaresince haciz varakasına müsteniden haczedilen menkul ve gayrimenkul mallar" da sayılmıştır.

Kefalete ilişkin olarak ise; 6183 sayılı Kanunda açık atıf bulunmadığından İcra ve İflas Kanununun 38. maddesindeki icra kefiline ilişkin hükümlerin kıyasen uygulanması mümkün bulunmamaktadır. Şahsi kefalet, 6183 sayılı Kanun'un 11. maddesinde özel olarak düzenlenmiş olup; "10. maddeye göre teminat sağlayamayanlar muteber bir şahsı müteselsil kefil ve müşterek müteselsil borçlu gösterebilir. Şahsi kefalet tespit edilecek şartlara uygun olarak noterden tasdikli mukavele ile tesis olunur. Şahsi kefaleti ve gösterilen şahsı kabul edip etmemekte alacaklı tahsil dairesi muhtardır. Amme alacağını ödeyen kefile buna dair bir belge verilir." hükmünü içermektedir. Anılan maddeye göre; şahsi kefalet, alacaklı idarenin kabulüne bağlı olarak, ekonomik yönden kamu alacağını ödemeye muktedir "muteber" şahıs tarafından verilmeli, müteselsil kefalet niteliğinde olmalı ve noterden tasdikli mukavele ile tesis olunmalıdır. Mukavelenin düzenleme şeklinde olması şart olmayıp, alacaklı tahsis dairesi tarafından düzenlenen mukavelenin borçlu ve kefili tarafından imzalanıp notere tasdik ettirilmesi yeterlidir.

Açıklanan şartları taşıyan kamu borçlusunun kefili de 6183 sayılı Kanunun 57. maddesi uyarınca asıl borçlunun tabi tutulduğu usullerde takip olunmalıdır. Bir başka deyişle; hakkında takibe geçilerek ödeme emri tebliğ edilmelidir.

Somut olayda; kamu borçlusu/işveren Hüseyin Karabulut hakkında 1998/4 - 2002/1 dönemleri arasındaki prim borçları için, davalı Kurum tarafından 6183 sayılı Kanun kapsamında takip başlatılmıştır. Söz konusu takibin kesinleşmesi üzerine, cebren tahsili amacıyla 17.07.2003 tarihinde borçluya ait işyerinde haciz işlemi yapılırken, borçlunun oğlu olduğu ve aynı işyerinde çalıştığı anlaşılan davacının, haciz tutanağındaki imzasının altına not başlığı ile; "en kısa zamanda tecil ve taksitlendirme başvurusu yapacağını" beyan ettiği yazılmış, 11.02.2004 tarihinde

ise; davacının "Kurum yetkililerine başvurarak sigortanın kendi sigortası olduğunu, borcu kendisinin taksitler halinde ödeyeceğini" beyan ettiği hususu görüşme ve işlem kâğıdına yazılmak suretiyle altı davacı tarafından imzalanmıştır. Bu arada borçlu 29.01.2007 tarihinde vefat etmiş, davalı Kurum davacıya ait davaya konu taşınmaz kaydına 22.03.2007 tarihinde haciz şerhi koydurmuştur. Davacının borçlu babasının mirasını reddi üzerine, Eskişehir 2. Sulh Hukuk Mahkemesinin 10.04.2007 tarih, 323/589 sayılı kararı ile mirasın reddi işleminin tesciline hükmedilerek kesinleşmiştir. İşbu dava ile davacı, taşınmazın satış işleminin iptaline, haczin kaldırılmasına ve borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini istemiş, davalı Kurum ise, davacının aynı zamanda kefil olduğunu savunmuştur.

Mahkemece, davacının mirası reddettiği ve haciz sırasındaki beyanının icra kefili niteliğinde olmadığı gerekçesiyle, davanın kabulüyle istem hüküm altına alınmış ise de; dosya içeriğinden, davacının murisi borçlu/işverenden teminat istenip istenmediği, davacının üçüncü kişi olarak teminat gösterip göstermediği, davacının davaya konu alacağa ilişkin usulüne uygun herhangi bir kefaleti bulunup bulunmadığı, davacı hakkında yine aynı alacağa ilişkin herhangi bir takip yapılıp yapılmadığı ve bu kapsamda bir ödeme emri tebliğ edilip edilmediği anlaşılamamaktadır. Bu nedenle; davalı Kurum nezdindeki vefat eden borçlu/işveren ile davacının takip dosyalarının asılları veya onaylı suretleri getirtilmeli, davacının sıfat ve konumu belirlenmeli, deliller hep birlikte değerlendirilip takdir edilerek, varılacak sonuç uyarınca bir karar verilmelidir.

Mahkemece, açıklanan maddi ve hukuki olgular gözetilmeksizin eksik inceleme ve araştırma sonucunda yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması, usûl ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.

O halde, davalı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.

S O N U Ç:Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 22.12.2009 gününde oybirliğiyle karar verildi.

UYAP Entegrasyonu