Loading Logo

sonkarar

Sayfa Yükleniyor

YARGITAY 9. CEZA DAIRESI (KYB)


9. Ceza Dairesi 2011/9485 E., 2011/28383 K.

9. Ceza Dairesi 2011/9485 E., 2011/28383 K.
ATATÜRK'E HAKARET KYO İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ - AVRUPA İNSAN HAKLARI SÖZLEŞMESİ 10. MADDE
"İçtihat Metni"

Atatürk'ün manevî şahsına hakaret ve 4207 sayılı Kanuna aykırılık suçlarından" şüpheli C... D... hakkında yapılan soruşturma sonucunda Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Basın Bürosunca düzenlenen 04/05/2009 tarihli ve 2009/2687 soruşturma, 2009/779 sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair karara karşı yapılan itirazın kabulüne ilişkin mercii Sincan 2. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanınca verilen 25/11/2009 tarihli ve 2009/2050 değişik iş sayılı kararı ile ilgili olarak;

Dosya kapsamına göre, merci mahkemece, 5816 sayılı Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkında Kanun kapsamında doğrudan suçtan zarar göreni bulunmayan soruşturmaya konu suç ile ilgili ihbar ve şikayetiyle soruşturmayı başlatan şikayetçilerden C... D...'ın kovuşturmama kararına karşı yasal sürede itirazda bulunduğu ve verilecek karara karşı itiraz hakkı tanınması gerektiği, ayrıca şüphelinin yönetmenliğini yaptığı "M…

…" adlı belgesel filmle ilgili bilirkişi raporunda Atatürk hakkında, 39 tarihsel yanlışlık, 19 aykırılık, 20 doğru ama eksik anlatımda bulunduğunun saptanması karşısında, 5816 sayılı Kanun hükümlerine göre hukuki durumlarının mahkemesince değerlendirilmesi gerektiğinden bahisle itirazın kabulüne karar verilmiş ise de;

1- 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 173/1. maddesindeki "(1) Suçtan zarar gören, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kendisine tebliğ edildiği tarihten itibaren onbeş gün içinde, bu kararı veren Cumhuriyet savcısının yargı çevresinde görev yaptığı ağır ceza mahkemesine en yakın ağır ceza mahkemesi başkanına itiraz edebilir." şeklindeki düzenleme karşısında, benzer bir olay sebebiyle Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 01/05/2006 tarihli, 2006/711-2497 sayılı ilâmında da belirtildiği üzere, suçtan doğrudan doğruya zarar görmesi söz konusu olmayan ve anılan kovuşturmaya yer olmadığına dair karara itiraz hakkı bulunmayan muterizin itirazlarının bu yönden reddi yerine kabulüne karar verilmesinde,

2- Anayasamızın 90. maddesinin son fıkrasında, "Usulüne göre yürürlüğe konulmuş Milletlerarası Andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz" denmek sureti ile uluslararası andlaşmaların, ulusal yasalar kadar Türk hukuk düzeninde geçerli olduğu kabul edilmiştir.

Bu andlaşmaların en önemlilerinden birisi 04/10/1950 tarihinde Roma'da imzalanan, 03/09/1953 tarihinde yürürlüğe giren "İnsan Hakları ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşme"dir (Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi-AİHS). Anılan Sözleşme Ülkemiz tarafından 10.03.1954 tarih ve 6366 sayılı "İnsan Hakları ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşme ve buna Ek Protokolün Tasdiki Hakkında Kanun" ile onaylanmıştır. 18/05/1954 de onay belgesi verilmesi ile Sözleşme Türkiye açısından yürürlüğe girmiş ve iç hukukumuzun bir parçası haline gelmiştir.

AİHS'nin 10. maddesi "İfade özgürlüğü" kenar başlığını taşımakta olup, anılan maddede, "1. Herkes görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, kanaat özgürlüğü ile kamu otoritelerinin müdahalesi ve ülke sınırları söz konusu olmaksızın haber veya fikir almak ve vermek özgürlüğünü de içerir. Bu madde, devletlerin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine bağlı tutmalarına engel değildir.

2. Kullanılması görev ve sorumluluk yükleyen bu özgürlükler, demokratik bir toplumda, zorunlu tedbirler niteliğinde olarak, ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu emniyetinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, veya yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması için yasayla öngörülen bazı biçim koşullarına, sınırlamalara ve yaptırımlara bağlanabilir."

Denilmektedir.

İfade özgürlüğü, demokratik bir toplumun en önemli temellerinden birisi olup, toplumsal ilerlemenin ve her kişinin gelişiminin başlıca koşullarından birini teşkil etmektedir. AİHS'nin 10. maddesinin 2. fıkrası saklı kalmak koşuluyla, ifade özgürlüğü, yalnızca iyi karşılanan ya da zararsız veya önemsiz olduğu düşünülen değil, aynı zamanda kırıcı, hoş karşılanmayan ya da kaygı uyandıran "bilgiler" ya da "düşünceler" için de geçerlidir. Çoğulculuk, hoşgörü ve açık düşünce bunu gerektirir ve bunlar olmaksızın demokratik bir toplum olamaz. İfade özgürlüğü güvenceleri anayasal demokrasilerin kilit taşıdır. Bu özgürlük demokratik bir toplumda "kamusal" tartışmaya serbestçe katılımın temelini oluşturur.

AİHM, ifade özgürlüğünün demokrasi bakımından ifade ettiği özel önemi birçok kararında vurgulamıştır. Mahkeme'ye göre, "ifade özgürlüğü demokratik bir toplumun asli temellerinden birini oluşturur. İfade özgürlüğü bireylerin kendilerini geliştirmelerinin olduğu kadar demokrasinin gelişmesinin de temel şartlarından biri olduğu için "demokratik bir toplumun aslî temellerindendir. Demokrasinin başarısı ifade özgürlüğünün güvence altında olmasına bağlıdır."

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 02.12.1998 tarihli Gemici-Türkiye kararındaki "İfade özgürlüğü demokratik bir toplumun asli temellerinden olup toplumun ilerlemesinin ve her bireyin gelişmesinin başlıca koşullarından birini oluşturur. AİHS'nin 10. maddesinin 2. fıkrasına tabi olmak kaydıyla bu özgürlük, yalnızca olumlu karşılanan ya da zararsız veya önemsiz olarak algılanan 'bilgi' ve 'fikirler' için değil; şok edici, zedeleyici yahut kaygı verici bilgi ve fikirler içinde geçerlidir.

'Demokratik toplumun' vazgeçilmezleri olan çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleri bunlardır." ve 21.02.2006 tarihli Odabaşı-Gemici kararındaki ""Demokratik bir toplum için zorunluluk" kıstası AİHM'yi "müdahalenin" "sosyal bir zorunluluğu karşılayıp karşılamadığını", izlenen meşru amaç ile orantılı olup olmadığını ve bu amacın meşru sayılması için ulusal makamlar tarafından sunulan gerekçelerin yerinde ve yeterli olup olmadığını incelemeye götürmektedir. "Sosyal" bir ihtiyacın varlığını ve alınan önlemleri değerlendirmek bakımından ulusal yetkililerin takdir yetkisi bulunmaktadır. Bu yetki sınırsız olmayıp, kısıtlamanın 10. madde ile güvence altına alınan ifade özgürlüğü ile bağdaşıp bağdaşmadığı konusunda nihai karar yetkisine sahip olan AİHM denetimine tabidir...İç hukuk mercilerinin vermiş oldukları kararlardaki gerekçelerin başvuranların ifade özgürlüğüne yönelik müdahalenin yerinde ve yeterli olduğunu teyit edemeyeceği hükmüne varmaktadır" şeklinde ortaya koyduğu görüşleri ile şiddet kullanımını özendirmeyen, silahlı direnişe çağrı yapmayan ve isyana teşvik etmeyen ifadeleri düşünce özgürlüğü kapsamında değerlendirdiği, sözleşmenin 10. maddesinin 2.fıkrasındaki istisnaların dar yorumlanması gerektiği, somut olayımızda ise şüphelinin sübjektif görüşlerini yansıtan eserin, bilirkişi raporunda da belirtildiği üzere Türk iç hukukunun ayrılmaz bir parçası haline gelen Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 10. maddesine göre düşünce özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi sonucu unsurları oluşmayan suçtan dolayı verilen koğuşturmaya yer olmadığına dair karara karşı yapılan itirazın reddi yerine yazılı şekilde karar verilmesinde isabet görülmediğinden bahisle, 5271 sayılı CMK'nın 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu Yüksek Adalet Bakanlığının 18.01.2010 gün ve 2009/316-2227 sayılı kanun yararına bozma talebine atfen, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 15.02.2010 gün ve 19383 sayılı tebliğnamesi ile daireye ihbar ve dava evrakı tevdii kılınmakla;

Dosya incelenerek gereği düşünüldü:

Kanun yararına bozma talebine dayanılarak düzenlenen tebliğnamedeki bozma isteği incelenen dosya kapsamına nazaran yerinde görüldüğünden, Sincan 2. Ağır Ceza Mahkemesi'nin 25.11.2009 tarih ve 2009/2050 değişik iş sayılı kararının CMK'nın 309. maddesi uyarınca BOZULMASINA, müteakip işlemlerin mahallinde yapılmasına, dosyanın gereği için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 03.11.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

UYAP Entegrasyonu