Danıştay 10. Daire Başkanlığı 2019/6557 E. , 2020/5681 K.
"İçtihat Metni" T.C.
D A N I Ş T A Y
ONUNCU DAİRE
Esas No : 2019/6557
Karar No : 2020/5681
TEMYİZ EDEN (DAVACI) : …
VEKİLİ : Av. ….
KARŞI TARAF (DAVALI) : … Üniversitesi Rektörlüğü
VEKİLİ : Av. …
İSTEMİN_KONUSU : …. İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: Davacı tarafından, Ege Üniversitesi Hastanesi Plastik ve Rekonsrüktif Cerrahi Servisinde geçirdiği ameliyat ve gördüğü tedavi neticesinde uğradığı ileri sürülen zararlara karşılık 5.000,00 TL maddi, 200.000,00 TL manevi olmak üzere 205.000,00 TL tazminatın zarar tarihi olan 01/07/1999 tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte ödenmesine karar verilmesi istenilmektedir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: …. İdare Mahkemesinin …. tarih ve E:…, K:… sayılı kararıyla; olaya ilişkin olarak Adli Tıp Kurumu 2. İhtisas Kurulunca hazırlanan 04/03/2015 tarihli 1408 sayılı raporda özetle, …. tarihinde Treacher's Collins sendromu tanısı ile mandibula, her iki zigoma, ve sol kulağa Medpor Protez yerleştirildiği, 4 kez revizyon ameliyatının yapıldığı, 2010 yılında diğer bir sağlık kuruluşunda sol kulaktaki protezin ekspoze olması nedeniyle çıkartıldığı, halen bilateral zygomatik ve mandibula bölgelerinde protez olduğunun anlaşıldığı, implant ile doğumsal sendroma özgü bulgularından olan elmacık kemik ve alt çene hipoplazisinin (az gelişmiş) ve kulaktaki şekil bozukluklarının onarımının endikasyonunun bulunduğu, implant seçiminde söz konusu ameliyatta kullanılan ticari isimli protezin implantlar arasında ilk seçeneklerden biri olduğu, her türlü implantın (yabancı cismin) kullanılmasına bağlı insan vucudunda reaksiyon gelişmesi, protezin enfekte olması, ekspozisyone uğraması (tamamının veya bir kısmının dışarı çıkması) gibi komplikasyonların gelişebileceği, gelişen komplikasyonlar nedeniyle antibiyotik kullanımı veya implantın kısmi veya tamamen çıkartılmasının gerekebileceğinin tıbben bilindiği, komplikasyon yönetiminin tıp kurallarına uygun olarak gerçekleştirildiği cihetle, ilgili sağlık kuruluşuna atfı kabil bir kusur tespit edilmediği, yönünde görüş bildirildiği, dava dosyasında bulunan bilgi ve belgeler ile anılan rapor birlikte değerlendirildiğinde, davacının Ege Üniversitesi Hastanesi Plastik ve Rekonsrüktif Cerrahi Servisinde geçirdiği ameliyat ve sonrasında oluşan komplikasyon yönetiminin tıp kurallarına uygun olarak gerçekleştirildiğinin anlaşıldığı, davalı idarenin hizmet kusurunun ve tazmin sorumluluğunun bulunmadığı sonucuna varıldığı gerekçesiyle dava reddedilmiştir.
TEMYİZ_EDENİN_İDDİALARI : Davacı tarafından, delillerin toplanması ve olayın değerlendirilmesinde hata yapıldığı, hasta veya yakınlarına herhangi bir bilgilendirme yapılmadığı gibi yazılı onamlarının alınmadığı, kendisinin yapılan ameliyatlardaki ihmal ve özensizlik nedeniyle zarara uğradığı, ameliyat tarihinden itibaren yıllarca gözünden iltihap ve kanlı sıvı aktığı, sevk ile gelmesine rağmen para harcadığı, ameliyat sırasında aileye tıbbi malzeme aldırıldığı, ameliyat sonrasında psikolojik desteğin sunulmadığı, bu hususların ağır hizmet kusuru teşkil ettiği ileri sürülmektedir.
KARŞI_TARAFIN_SAVUNMASI : Davalı idare tarafından, davacının 19 yaşındayken 1999 yılında davalı idareye bağlı hastaneye başvurduğu, başvuru tarihi itibarıyla Treacher Collins sendromunun bulunduğu, ağır bir klinik tablo görülmesi üzerine operasyon kararı alındığı, söz konusu sendromun ağır kraniyofasiyal bozukluklardan biri olduğu, ameliyatlarının bu dalda uzman öğretim üyesi liderliğinde gerçekleştirildiği, yapılan cerrahi girişimin kendine has komplikasyonlarının olduğu, cerrahi sonrası takiplerinde sağ tarafa konulan implantların, sağ alt göz kapağı konjunktivasını erode etmesi ve konjunktivit gelişmesi ve sol kulağa konulan implantın ekspoze olması nedeniyle 2001 ve 2002 yıllarında revizyon operasyonunun yapıldığı, aynı endikasyon ve yöntemin daha önce başka doktorlar tarafından da konulduğu, ancak o yıllarda bu tarz bir cerrahinin uygulandığı merkez sayısının çok az olması sebebiyle davalı idareye yönlendirildiği, davacının yapılacak operasyonun neticeleri hakkında bilinçlendirildiği, greft veya protez kullanılacak hastalara, bunların çıkartılması gerekebileceğinin mutlaka söylendiği, davalı idareye kusur yüklenemeyeceği, temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.
DANIŞTAY TETKİK HAKİMİ : …
DÜŞÜNCESİ : Temyize konu kararının davacının maddi tazminat isteminin reddine ilişkin kısmının onanması, manevi tazminat isteminin reddine ilişkin kısmının bozulması gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Onuncu Dairesince, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
Temyiz istemine konu Mahkeme kararının, maddi tazminat isteminin reddine ilişkin kısmı yönünden;
HUKUKİ DEĞERLENDİRME :
İdare ve vergi mahkemelerinin nihai kararlarının temyizen bozulması, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49. maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
Temyizen incelenen kararın maddi tazminatın reddine ilişkin kısmı usul ve hukuka uygun olup, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenleri kararın bu kısmının bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.
Temyiz istemine konu Mahkeme kararının, manevi tazminat isteminin reddine ilişkin kısmı yönünden;
İNCELEME VE GEREKÇE :
MADDİ OLAY :
Davacı, yüz ve kulağında doğuştan şekil bozukluğu şikayetiyle 1999 yılında Ege Üniversitesi Hastanesi Plastik ve Rekonsrüktif Cerrahi Servisine başvurmuş, burada yapılan muayenesinin ardından 04/03/1999 tarihinde Treacher Collins sendorumu tanısıyla yatış işlemi yapılmış, 24/05/1999 tarihinde medpor protez ile kulak, bilateral zigoma ve mandibula rekonstrüksiyonu, 27/07/1999 tarihinde de ikinci seans kulak rekonstrüksiyonu ve revizyonu ameliyatı yapılmış, gerekli tedavileri düzenlenerek 16/08/1999 tarihinde taburcu edilmiş, davacıya uygulanan implantların ekspoze olması sebebiyle muhtelif tarihlerde revizyon ameliyatları yapılarak tedavisi düzenlenmiştir.
Davacı tarafından, geçirdiği ameliyat ve gördüğü tedavi neticesinde durumunun düzelmediği gibi rahatsızlıklarının arttığından bahisle maddi ve manevi zararlarının ödenmesi istemiyle yapılan başvurunun reddi üzerine anılan zararların ödenmesine karar verilmesi istemiyle ilk olarak 20/01/2006 tarihinde adli yardım talepli olarak bakılan dava açılmış, davacının adli yardım talebi Mahkemece reddedilip, harç ile posta ücretinin tamamlanmasına ilişkin yazılar davacı vekiline tebliğ edilmiş, harç ve posta ücretinin verilen yasal süresi içerisinde yatırılmaması üzerine de Mahkemenin 14/06/2006 tarih ve E:2006/109, K:2006/949 sayılı kararı ile 2577 sayılı İdari Yargılama Usul Kanunu'nun 6/4. maddesi uyarınca davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiş, bu karara yönelik olarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İkinci Dairesi'nin 10/04/2012 tarihinde kesinleşen 10/01/2012 tarih ve 316/07 sayılı kararı ile İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetlerini Koruma Sözleşmesi (Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi)'nin 6. maddesinin 1. fıkrasının ihlal edilmiş olduğunun belirlenmesi üzerine 04/04/2013 tarihinde, yargılamanın yenilenmesi ve tazminat taleplerinin kabulüne karar verilmesi istemiyle görülmekte olan dava açılmış, Mahkemenin 22/05/2013 tarihli kararıyla yargılamanın yenilenmesi istemi kabul edilmesi akabinde yapılan yargılama neticesinde temyize konu karar ile davanın reddine karar verilmiştir.
İLGİLİ MEVZUAT:
Anayasanın 125. maddesinde, idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu belirtildikten sonra, son fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu hükme bağlanmış, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2/1-b maddesinde ise, idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları, idari dava türleri arasında sayılmıştır.
Genel anlamı ile tam yargı davaları, idarenin faaliyetlerinden ötürü, hakları zarara uğrayanlar tarafından idare aleyhine açılan davalarıdır. Bu tür davalarda mahkeme, hem olayın maddi yönünü, yani zararı doğuran işlem veya eylemleri, hem de bundan çıkabilecek hukuki sonuçları tespit edecektir.
Tam yargı davalarında, öncelikle zarara yol açtığı öne sürülen idari işlem veya eylemin hukuka uygunluğunun denetimi yapılacağından, olayın oluşumu ve zararın niteliği irdelenip, idarenin hizmet kusuru olup olmadığının araştırılması, hizmet kusuru yoksa kusursuz sorumluluk ilkelerinin uygulanıp uygulanmayacağının incelenmesi, tazminata hükmedilirken de her halde sorumluluk sebebinin açıkça belirtilmesi gerekmektedir.
Zarar gören kişinin hizmetten yararlanan durumunda olduğu ve hizmetin riskli bir nitelik taşıdığı sağlık hizmetinde, idarenin tazmin yükümlülüğünün doğması için; zararın, idarenin hizmet kusuru sonucu meydana gelmiş olması gerekmektedir.
İdarenin yürütmekle görevli olduğu bir hizmetin kuruluşunda, düzenlenişinde veya işleyişindeki nesnel nitelikli bozukluk, aksaklık veya boşluk olarak tanımlanabilen hizmet kusuru; hizmetin kötü işlemesi, geç işlemesi veya hiç işlememesi hallerinde gerçekleşmekte ve idarenin tazmin yükümlülüğünün doğmasına yol açmaktadır. Bu bağlamda hizmet kusuru, özel hukuktaki anlamından uzaklaşarak nesnelleşen, anonim bir niteliğe sahip, bağımsız karakteri olan bir kusurdur. Hizmet kusurundan dolayı sorumluluk, idarenin sorumluluğunun doğrudan ve asli nedenini oluşturmaktadır.
Diğer taraftan, idarelerin kamu hizmetlerinin gereği gibi işlemesini sağlayacak organizasyonları yaparak yeterli araç ve gereçle donatılmış bina, tesis ve araçlarda hizmetin özelliğine uygun olarak seçilen ve yetişmiş personelle hizmeti yürütmek yükümlülüğünün bulunduğu da tartışmasızdır.
Bunun yanında, manevi zararın varlığı, sadece şeref, haysiyet ve onur kırıcı işlem ve eylemlere maruz kalmış ya da kişilerin vücut bütünlüğünün ihlal edilmiş olmasına, ölüm nedeniyle ağır bir elem, üzüntü duyulması şartına bağlı olmayıp; idarenin yürütmekle yükümlü olduğu kamu hizmetini gereği gibi eksiksiz olarak sunamaması nedeniyle ilgililerin yeterli hizmet alamamalarından dolayı üzüntü ve sıkıntı duymaları manevi zararın varlığı ve manevi tazminatın hükmedilmesi için yeterli bulunmaktadır. Manevi tazminat, mal varlığında meydana gelen bir eksilmeyi karşılamaya yönelik bir tazmin aracı değil, manevi tatmin aracıdır. Olay nedeniyle duyulan elem ve ızdırabı kısmen de olsa hafifletmeyi amaçlar. Belirtilen niteliği gereği manevi tazminatın zenginleşmeye yol açmayacak ve idarenin kusurunun ağırlığını ortaya koyacak şekilde belirlenmesi gerekmektedir.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 2. maddesinin devlete yüklediği pozitif yükümlülükler, devlet tarafından, özel ya da kamu hastanelerine hastaların yaşamını koruyacak nitelikteki tedbirleri alma zorunluluğu getiren yasal ve düzenleyici çerçevenin konulmasını gerektirmektedir. Bu yükümlülük, hastaları, tıbbi müdahalelerin bu bağlamda meydana getirebileceği ağır sonuçlardan mümkün olabildiğince koruma gerekliliğine dayanmaktadır. Böylelikle, taraf devletler, bu yükümlülük uyarınca, hekimlerin, uygulanması düşünülen tıbbi müdahalenin hastaların fiziksel bütünlüğüyle ilgili olarak meydana getirebileceği öngörülebilir sonuçlar hakkında sorgulanmaları ve hastalarını aydınlatarak, rıza göstermelerini sağlayacak şekilde kendilerini bu tıbbi müdahale hakkında önceden bilgilendirmeleri amacıyla gereken düzenleyici yasal tedbirleri almakla yükümlüdürler (Codarcea/Romanya, No. 31675/04, 2 Haziran 2009).
11/04/1928 tarihli ve 1219 sayılı Tababet ve Şuabatı San'atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun’un 70. maddesinde "Tabipler, diş tabipleri ve dişçiler yapacakları her nevi ameliye için hastanın, hasta küçük veya tahtı hacirde ise veli veya vasisinin evvelemirde muvafakatını alırlar. Büyük ameliyei cerrahiyeler için bu muvafakatin tahriri olması lazımdır. (Veli veya vasisi olmadığı veya bulunmadığı veya üzerinde ameliye yapılacak şahıs ifadeye muktedir olmadığı takdirde muvafakat şart değildir.) Hilafında hareket edenlere ikiyüzelli Türk Lirası idarî para cezası verilir." hükmü yer almaktadır.
5013 sayılı Kanun ile onaylanması uygun bulunan 16/03/2004 tarih ve 2004/7024 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile onaylanan "Biyoloji ve Tıbbın Uygulanması Bakımından İnsan Hakları ve İnsan Haysiyetinin Korunması Sözleşmesi (İnsan Hakları ve Biyotıp Sözleşmesi)"nin "Amaç ve konu” başlıklı 1. maddesinde; “Bu Sözleşmenin Tarafları, tüm insanların haysiyetini ve kimliğini koruyacak ve biyoloji ve tıbbın uygulanmasında, ayrım yapmadan herkesin, bütünlüğüne ve diğer hak ve özgürlüklerine saygı gösterilmesini güvence altına alacaklardır.”; "Mesleki standartlar" başlıklı 4. maddesinde; “Araştırma dahil, sağlık alanında herhangi bir müdahalenin, ilgili mesleki yükümlülükler ve standartlara uygun olarak yapılması gerekir.” kurallarına yer verilmiştir. Sözleşme, iç hukukumuzun bir parçası haline gelmiş olup, anılan düzenlemede her türlü tıbbi müdahalenin mesleki yükümlülükler ve standartlara uygun olması benimsenmiştir.
Diğer taraftan, Sözleşmenin "Muvafakat" başlıklı (II) numaralı bölümünde yer alan 5. maddesinde “muvafakat” konusu düzenlenmiş ve “Sağlık alanında herhangi bir müdahale, ilgili kişinin bu müdahaleye özgürce ve bilgilendirilmiş bir şekilde muvafakat etmesinden sonra yapılabilir. Bu kişiye, önceden, müdahalenin amacı ve niteliği ile sonuçları ve tehlikeleri hakkında uygun bilgiler verilecektir. İlgili kişi muvafakatini her zaman serbestçe geri alabilir.” düzenlemesiyle muvafakatin kapsamı belirlenmiştir.
Türk Tabipler Birliğince kabul edilen Hekimlik Meslek Etiği Kuralları’nın 26. maddesinde ise “Hekim hastasını, hastanın sağlık durumu ve konulan tanı, önerilen tedavi yönteminin türü, başarı şansı ve süresi, tedavi yönteminin hastanın sağlığı için taşıdığı riskler, verilen ilaçların kullanılışı ve olası yan etkileri, hastanın önerilen tedaviyi kabul etmemesi durumunda hastalığın yaratacağı sonuçlar, olası tedavi seçenekleri ve riskleri konularında aydınlatır. Yapılacak aydınlatma hastanın kültürel, toplumsal ve ruhsal durumuna özen gösteren bir uygunlukta olmalıdır. Bilgiler hasta tarafından anlaşılabilecek biçimde verilmelidir. Hastanın dışında bilgilendirilecek kişileri, hasta kendisi belirler. Sağlıkla ilgili her türlü girişim, kişinin özgür ve aydınlatılmış onamı ile yapılabilir. Alınan onam, baskı, tehdit, eksik aydınlatma ya da kandırma yoluyla alındıysa geçersizdir. Acil durumlar ile, hastanın reşit olmaması veya bilincinin kapalı olduğu ya da karar veremeyeceği durumlarda yasal temsilcisinin izni alınır. ..." kuralına yer verilmiştir.
01/08/1998 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Hasta Hakları Yönetmeliği'nin davacıya tıbbi müdahale yapıldığı tarih itibarıyla yürürlükte bulunan haliyle 15. maddesinde, “Hasta; sağlık durumunu, kendisine uygulanacak tıbbi işlemleri, bunların faydaları ve muhtemel sakıncaları, alternatif tıbbi müdahale usulleri, tedavinin kabul edilmemesi halinde ortaya çıkabilecek muhtemel sonuçları ve hastalığın seyri ve neticeleri konusunda sözlü veya yazılı olarak bilgi istemek hakkına sahiptir. ...", 22. maddesinin birinci fıkrasında, “Kanunda gösterilen istisnalar hariç olmak üzere, kimse, rızası olmaksızın ve verdiği rızaya uygun olmayan bir şekilde tıbbi ameliyeye tabi tutulamaz.", “Rızanın Kapsamı” başlıklı 31. maddesinde de, “Rıza alınırken hastanın veya kanuni temsilcisinin tıbbi müdahalenin konusu ve sonuçları hakkında bilgilendirilip aydınlatılması esastır. Hastanın, uygulanacak tıbbi müdahale için verdiği rıza, bu müdahalenin gerektirdiği sair tıbbi işlemleri de kapsar. Ancak, tıbbi işlemlerin uygulanmasında, bu Yönetmelik'te ve diğer mevzuatta belirlenen hakların ihlal edilmemesi için azami ihtimam gösterilir.” düzenlemeleri yer alır.
Anılan düzenlemeler özetle, herhangi bir tıbbi müdahaleye başlamadan önce kişilerin yapılacak işlemlerin riskleriyle ilgili olarak aydınlatılması ve rızalarının alınmasını gerektirmekte olup, aydınlatma ve rızanın alınmaması hali, sağlık hizmetinin kusurlu yürütüldüğü sonucunu doğurmaktadır.
HUKUKİ DEĞERLENDİRME
Dava konusu olayda, Adli Tıp Kurumu 2. İhtisas Kurulu tarafından düzenlenen 04/03/2015 tarihli 1408 sayılı raporda özetle, 24/05/1999 tarihinde Treacher's Collins sendromu tanısı ile mandibula, her iki zigoma, ve sol kulağa Medpor Protez yerleştirildiği, 4 kez revizyon ameliyatının yapıldığı, 2010 yılında diğer bir sağlık kuruluşunda sol kulaktaki protezin ekspoze olması nedeniyle çıkartıldığı, halen bilateral zygomatik ve mandibula bölgelerinde protez olduğunun anlaşıldığı, implant ile doğumsal sendroma özgü bulgularından olan elmacık kemik ve alt çene hipoplazisinin (az gelişmiş) ve kulaktaki şekil bozukluklarının onarımının endikasyonunun bulunduğu, implant seçiminde söz konusu ameliyatta kullanılan ticari isimli protezin implantlar arasında ilk seçeneklerden biri olduğu, her türlü implantın (yabancı cismin) kullanılmasına bağlı insan vücudunda reaksiyon gelişmesi, protezin enfekte olması, ekspozisyone uğraması (tamamının veya bir kısmının dışarı çıkması) gibi komplikasyonların gelişebileceği, gelişen komplikasyonlar nedeniyle antibiyotik kullanımı veya implantın kısmi veya tamamen çıkartılmasının gerekebileceğinin tıbben bilindiği, komplikasyon yönetiminin tıp kurallarına uygun olarak gerçekleştirildiği cihetle, ilgili sağlık kuruluşuna atfı kabil bir kusur tespit edilmediği, yönünde görüş bildirilmiştir.
Manevi tazminat, mal varlığında meydana gelen bir eksilmeyi karşılamaya yönelik bir tazmin aracı değil, tatmin aracıdır. Olay nedeniyle duyulan elem ve ızdırabı kısmen de olsa hafifletmeyi amaçlar. Belirtilen niteliği gereği manevi tazminatın zenginleşmeye yol açmayacak şekilde belirlenmesi gerekmektedir. Manevi zararın varlığı, sadece şeref, haysiyet ve onur kırıcı işlem ve eylemlere ya da kişilerin vücut bütünlüğünde meydana gelen sakatlık haline, ölüm nedeniyle ağır bir elem, üzüntü duyulması şartına bağlı olmayıp; idarenin yürütmekle yükümlü olduğu kamu hizmetini tam ve eksiksiz olarak sunamaması nedeniyle ilgililerin yeterli hizmet alamamalarından dolayı üzüntü ve sıkıntı duymaları manevi zararın varlığı ve manevi tazminatın hükmedilmesi için yeterli bulunmaktadır.
Söz konusu bilirkişi raporunda, davacıda gelişen durumun, implant uygulamasının komplikasyonu olarak kabul edilmesi karşısında, davalı idarenin hizmet kusurunun bulunduğu açıkça ortaya konulamadığından maddi tazminata hükmedilmesi koşulları oluşmamakla birlikte, ameliyatlardan önce risklerin anlatılıp davacıdan yazılı onamın alınmamış olması durumunda, yukarıda aktarılan mevzuat hükümleri uyarınca davacının aydınlatılarak onay verme hakkı elinden alınmış olacağından bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi nedeniyle uğranılan manevi zararın, manevi tazminatın, zenginleşme aracı olamayacağı ilkesi de gözetilerek takdiren belirlenecek makul bir miktarın ödenmesine hükmedilmesi suretiyle karşılanması gerekecektir.
Bu durumda Mahkemece, davalı idare tarafından davacıya yapılan ameliyatların sonuçlarının ve olası komplikasyonlarının anlatıldığına ve adı geçenin bu işleme rıza gösterdiğine dair yazılı ve imzalı aydınlatılmış onamının alınıp alınmadığı araştırılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken bu durum araştırılmadan eksik inceleme ile davanın reddi yönünde verilen kararda hukuka uyarlık görülmemiştir.
KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1. Davacının temyiz isteminin kısmen kabulüne kısmen reddine,
2. Yukarıda özetlenen gerekçeyle davanın reddi yolundaki … İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı temyize konu kararının davacının maddi tazminat isteminin reddine ilişkin kısmının ONANMASINA, manevi tazminat isteminin reddine ilişkin kısmının BOZULMASINA,
3. Bozulan kısım hakkında yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın anılan Mahkemeye gönderilmesine,
4. 2577 sayılı Kanun'un (Geçici 8. maddesi uyarınca uygulanmasına devam edilen) 54. maddesinin 1. fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren 15 (on beş) gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 03/12/2020 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
Dilekçeniz oluşturuluyor. Bu süreç biraz zaman alabilir, ancak sıkılmamanız için aşağıda dilekçe oluşturulmasını istediğiniz konuda benzer içtihatları listeledik. İncelemek isteyebilir veya bekleyebilirsiniz. Dilekçeniz oluşturulduktan sonra ekranda sizinle paylaşılacaktır. Sabrınız için teşekkür ederiz!