Loading Logo

sonkarar

Sayfa Yükleniyor

YARGITAY CEZA GENEL KURULU


Ceza Genel Kurulu 2009/7-121 E., 2009/148 K.

Ceza Genel Kurulu 2009/7-121 E., 2009/148 K.
2559 POLİS VAZİFE VE SELAHİYET KANUNUN 6. MADDESİNE MUHALEFET

5271 S. CEZA MUHAKEMESİ KANUNU [ Madde 223 ]
5326 S. KABAHATLER KANUNU [ Madde 28 ]
5326 S. KABAHATLER KANUNU [ Madde 3 ]
2559 S. POLİS VAZİFE VE SELAHİYET KANUNU [ Madde 6 ]
"İçtihat Metni"

K..... Belediye Encümenince 20.03.2007 gün ve 64 sayı ile H.... A...’in, 2559 sayılı Polis Vazife ve Selahiyet Yasasının 6. maddesi uyarınca 591 Lira idari para cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin karara yönelik itirazın kabulü ile idari para cezasının iptaline ilişkin, K....Sulh Ceza Mahkemesince 31.07.2007 gün ve 2007/413 D.iş sayı ile verilen kesin nitelikteki karara Adalet Bakanlığınca 08.10.2007 gün ve 50576 sayı ile yasa yararına bozma isteminde bulunulması üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 7. Ceza Dairesince 18.03.2009 gün ve 15397-3601 sayı ile;

“Mezkür ihbarnamede;

Dosya kapsamına göre, 5326 sayılı Kabahatler Kanununun 5560 sayılı kanunla değişik 3. maddesindeki ‘

‘Bu Kanunun; a) İdari yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümleri, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde, b) Diğer genel hükümleri, idari para cezası veya mülkiyetin kamuya geçirilmesi yaptırımını gerektiren bütün fiiller hakkında uygulanır’;

2259 sayılı Polis Vazife ve Selahiyet Kanununun 5259 sayılı Kanunla değişik 6. maddesinde ‘

‘Bu maddede öngörülen idari para cezaları, belediye sınırları içinde belediye encümeni, belediye sınırları dışında il daimi encümeni tarafından verilir. Verilen İdari para cezalarına dair kararlar ilgililere 7201 sayılı Tebligat Kanunu hükümlerine göre tebliğ edilir. Bu cezalara karşı tebliğ tarihinden itibaren en geç yedi gün içinde yetkili idare mahkemesine itiraz edilebilir’

Şeklindeki düzenlemeler karşısında, itiraz konusunda idare mahkemesinin görevli olduğu gözetilmeden, esas hakkında inceleme yapılarak yazılı şekilde karar verilmesinde isabet görülmemiş ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu kanun yararına bozmaya atfen ihbar olunmuş bulunmakla Türk Milleti adına gereği görüşülüp düşünüldü;

2559 sayılı Polis Vazife ve Selahiyet Kanununun 6. maddesinin son fıkrası ‘

‘maddede öngörülen idari para cezaları, belediye sınırları içinde belediye encümeni, belediye sınırları dışında il daimi encümeni tarafından verilir. Verilen idari para cezalarına dair kararlar ilgililere 7201 sayılı Tebligat Kanunu hükümlerine göre tebliğ edilir. Bu cezalara karşı tebliğ tarihinden itibaren en geç yedi gün içinde yetkili idare mahkemesine itiraz edilebilir...’ hükmünü içermekte olup, bu madde uyarınca verilen idari para cezalarına karşı idare mahkemesine dava açılması gerektiğinden, bu hüküm dikkate alınmadan görevsizlik yerine sulh ceza mahkemesince incelenerek sonuçlandırılması suretiyle yargı yolunu değiştiren görevlilik kararının temyizi kabil olduğu ve kararın davalı K...... Belediyesine tebliğ edilmemesi nedeniyle henüz kesinleşmediği anlaşıldığından, kanun yararına bozma isteminin reddine”

” karar verilmiştir.

Yargıtay C.Başsavcılığı ise 15.05.2009 gün ve 219686 sayı ile;

“07.03.2007 günlü kabahat eylemi nedeniyle 2559 sayılı Yasanın 6. maddesi gereğince idari yaptırım kararı verilmiştir. Bu madde hükümlerine göre verilen idari para cezalarına karşı, tebliğden itibaren 7 gün içerisinde yetkili idare mahkemesine başvurulması gerektiği öngörüldüğünden ve kabahat fiilinin 19.12.2006 tarihinden sonra işlenmiş olduğu da dikkate alındığında, başvuruyu inceleyecek makam, Kabahatler Yasasının 5560 sayılı Yasa ile değişik 3. maddesi gereğince idare mahkemesidir. Bu durumda, kabahatli vekilinin, idari yaptırım kararına karşı idare mahkemesi yerine Sulh Ceza Mahkemesine başvurması hatalıdır. Sulh Ceza Mahkemesinin de, bu başvuru üzerine, görevsizlik kararı vererek dosyayı idare mahkemesine göndermesi yerine, 5560 sayılı Yasa ile 5326 sayılı Yasanın 3. maddesinde yapılan değişikliği dikkate almaksızın verdiği karar da hukuka aykırıdır. Ancak, 5326 sayılı Yasanın 28. maddesinin son fıkrası uyarınca, mahkemenin verdiği bu karar kesin niteliktedir.

Diğer yandan, 5271 sayılı CMK’nın 223/10. maddesinde, adli yargı dışındaki bir yargı merciine yönelik görevsizlik kararlarının kanun yolu bakımından hüküm niteliğinde olduğu belirtilmiş ise de; somut olayda, Sulh Ceza Mahkemesinin anılan kararının CMK’nın 223/10. maddesi anlamında bir görevsizlik kararı olmadığı izahtan varestedir. Mevzuatta, idari veya askeri yargı mercilerinin bakmakla görevli olduğu davayı, adli mahkemelerin bakarak sonuçlandırması sonucu verdiği ‘

‘görevsizlik kararları dışındaki’ kararların hüküm sayılması gerektiğine ve bu bağlamda temyiz yeteneğine sahip olduklarına ilişkin bir hüküm bulunmamaktadır.

5271 sayılı CMK’nın 309. maddesine göre kanun yararına bozma kurumu, hakim veya mahkeme tarafından verilen ve istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlere karşı başvurulan olağanüstü bir yasa yoludur.

Mahkemeler tarafından verilen kararlar olağan veya olağanüstü yasa yolları ile kaldırılmadıkları sürece hukuken geçerlidirler. Sulh Ceza Mahkemesinin kesin nitelikteki anılan kararı da yukarıda açıklanan nedenlerle kesin nitelikte olup, kanun yararına bozma yasa yolu ile incelenip bozulmadığı sürece hukuken geçerli bir karardır. Kanun yararına bozma kararının Daire tarafından bozulmasından sonra yerel mahkeme tarafından görevsizlik kararı verilerek dosyanın görevli ve yetkili idare mahkemesine gönderilmesi suretiyle çözüme ulaşılmış olunacaktır”

” görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurarak Özel Daire kararının kaldırılmasına ve yasa yararına bozma istemi yönünden inceleme yapılmak üzere dosyanın Özel Daireye gönderilmesine karar verilmesini talep etmiştir.

Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Yargıtay Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

TÜRK MİLLETİ ADINA

CEZA GENEL KURULU KARARI

Özel Daire ile Yargıtay C.Başsavcılığı arasında çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, 2559 sayılı Yasanın 6. maddesi uyarınca verilen idari para cezasına karşı itirazın görevli idare mahkemesine yapılması yerine sulh ceza mahkemesine yapılması halinde, görevsizlik kararı verilmeyerek başvurunun incelenip sonuçlandırması durumunda bu karar için öngörülmüş olağan bir yasayolu bulunup bulunmadığı, dolayısıyla kararın kesinleşip kesinleşmediği ve buna bağlı olarak da bu kararın yasa yararına bozma yasayolu ile incelenip incelenemeyeceğinin belirlenmesine ilişkindir.

5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 1412 sayılı CYUY’nın 305. maddesinde hükümlerin temyiz yasayoluna tabi oldukları belirtilmiş, 5271 sayılı CYY’nın 223. maddesinde ise hükümler;

Beraat,

Ceza verilmesine yer olmadığı,

Mahkûmiyet,

Güvenlik tedbirine hükmedilmesi,

Davanın reddi,

Davanın düşmesi,

Şeklinde sınırlı bir şekilde sayılmış, maddenin son fıkrasında ise “

“Adlî yargı dışındaki bir yargı merciine yönelik görevsizlik kararları”

”nın yasayolu açısında hüküm sayılacağı açıkça belirtilmiştir.

Kaynağını 09.12.1931 gün ve 12-48 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının oluşturduğu 5271 sayılı CYY’nın 223. maddesinin 10. fıkrası uyarınca adli yargı dışındaki yargı mercilerine yönelik görevsizlik kararları, yasayolu açısından hüküm sayıldıklarından, bu kararlar, hükümlerin tabi olduğu temyiz yasayoluna tabi olacaktır. Bu hükmün amacı, adli yargı mercilerinin kendilerini görevsiz sayarak, verdikleri görevsizlik kararının en üst inceleme mercii olan Yargıtay’ca denetlenerek, gerçekten adli yargının görevli olup olmadığının saptanmasına yöneliktir. Zira böyle bir kararın kesinleşmesi ile birlikte uyuşmazlık artık adli yargı dışında başka bir merciiye taşınacak, ancak karşı görevsizlik kararı verilmesi halinde, uyuşmazlık mahkemesince adli yargının görevli kabul edilmesi halinde bu uyuşmazlığa bakılması tekrar mümkün hale gelecektir.

Yasa koyucu bu nedenle, gerçekte itiraza tabi olan görevsizlik kararlarını sırf bu hale münhasır olmak üzere, hüküm saymak suretiyle, temyiz yasayoluna tabi kılmıştır. Burada temyize konu olacak karar önemle vurgulamak gerekir ki, yalnızca görevsizlik kararıdır.

Anılan hükümden hareketle adli yargı mahkemelerinin yasaya aykırı olarak kendilerini görevli saymaları halinde de, bu tür kararların temyiz yasayolu ile denetlenmesini olanaklı saymak mümkün değildir. Şöyle ki; görev esasen davanın hükme bağlanmasını bekleyen konusuna göre bir çeşit ön sorundur. Zira mahkemelerce, işin esası ile ilgili karar verilmesi için öncelikle bu sorunun çözümü gerekmektedir. Bu konuda olumlu bir sonuca ulaşılmalıdır ki bir sonraki aşamaya geçilebilsin, bu açıdan bakıldığında mahkemelerin görevsizlik kararları dışında, verdikleri her karar, kural olarak görevlilik kararının üzerine inşa edilmiş yeni bir karardır. Bu ön kabulün üzerine tesis edilen karar incelenmeden, dayanılan ön kabul hakkında bir değerlendirme yapılamayacağı gibi, sonradan verilen karar görmezden gelinerek, ön değerlendirmeye ilişkin karar kendi başına denetlenemez. Nitekim gerek 5271 sayılı CYY’nın 287, gerekse 1412 sayılı CYUY’nın 306. maddesinde bu husus açıkça, “

“hükümden evvel verilip, hükme esas teşkil eden kararların da hükümle beraber temyiz olunabileceği”

” şeklinde belirtilmiş, uygulamada da hükümler incelendiğinde öncelikle temyiz yeteneği bulunup bulunmadığı değerlendirilip, bilahare temyiz yeteneğinin bulunduğunun saptanması halinde, hükmün içeriğinde yer alan ve bu kapsamda mahkemenin kendisini yasaya aykırı olarak görevli sayması hususu da değerlendirilerek, bu husus bozma nedeni yapılmaktadır.

Bu itibarla, mahkemenin kendisini görevli sayarak işin esası ile ilgili verdiği karar nazara alınmaksızın ve yok sayılarak, ön kabule sonuç bağlanması hukuken mümkün olmadığı gibi, böyle bir kabul 5271 sayılı Yasanın 223/10. fıkrasında duraksamaya meydan vermeyecek şekilde açıkça görevsizlik kararından bahsedilmesi nedeniyle, yasaya açık aykırılık oluşturacaktır.

5271 sayılı Yasanın 309. maddesinde hakim veya mahkeme tarafından verilen ve temyiz veya istinaf incelemesinden geçmeksizin kesinleşen, karar veya hükümlerin yasa yararına bozma konusu yapılabileceği hükme bağlanmıştır.

Buna göre;

1- Karar veya hükmün, hakim veya mahkemece verilmiş olması,

2- Bu hüküm veya kararın istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşmesi,

Bu olağanüstü yasayoluna başvurmanın olmazsa olmaz koşuludur.

Somut olay bu kapsamda değerlendirildiğinde, sulh ceza mahkemesi başvuru üzerine, 2559 sayılı Yasanın 6. ve 5326 sayılı Kabahatler Yasasının 3/1-a maddeleri hükümleri uyarınca idari yargının görev alanında bulunan bir konuda, kendini yasaya aykırı olarak görevli kabul etmek suretiyle, başvurunun kabulüne ve idari para cezasının iptaline karar vermiştir. Sulh Ceza Mahkemesince verilen bu karar 5326 sayılı Yasanın 28/10. maddesi uyarınca kesin nitelikte olup, bu karara karşı başvurulabilecek olağan bir yasayolu bulunmamaktadır.

Yasa yararına bozma konusu yapılan karar, Sulh Ceza Mahkemesince başvuru üzerine verilen karardır, Sulh Ceza Mahkemesinin kendisini yasaya aykırı olarak görevli saymak suretiyle uyuşmazlığın esasına ilişkin bu kararının kendiliğinden yok sayılması yasal olarak olanaklı olmadığı gibi, miktarı itibariyle kesin nitelikte bulunan, bu karardaki hukuka aykırılığı gidermek için olağan bir yasayolu da bulunmamaktadır. Anılan karardaki hukuka aykırılığı giderebilmenin tek yolu 5271 sayılı CYY’nın 309. maddesinde düzenlenmiş bulunan yasa yararına bozma olağanüstü yasayoludur.

Bu itibarla Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının kabulü ile Özel Daire kararının kaldırılmasına, Yerel Mahkeme kararının, mahkemenin kendini yasaya aykırı olarak görevli sayması isabetsizliğinden CYY’nın 309. maddesi uyarınca yasa yararına bozulmasına, Sulh Ceza Mahkemesince idari para cezasının kaldırılmasına ilişkin karar 223. maddede sayılan hükümlerden bulunmadığından, aleyhe bozma yasağı da söz konusu olamayacağından diğer hususların mahallinde ikmaline karar verilmelidir.

Çoğunluk görüşüne katılmayan Kurul Üyeleri ise, Özel Daire ilamında belirtilen gerekçelerle itirazın reddi yönünde karşı oy kullanmışlardır.

SONUÇ :

Açıklanan nedenlerle,

1- Yargıtay C.Başsavcılığının itirazının KABULÜNE,

2- Yargıtay 7. Ceza Dairesinin 18.03.2009 gün ve 15397-3601 sayılı kararının, KALDIRILMASINA,

3- Adalet Bakanlığının yasa yararına bozma isteminin kabulü ile K..... Sulh Ceza Mahkemesinin 31.07.2007 gün ve 2007/413 D.iş sayılı kararının 5271 sayılı CYY’nın 309/3. maddesi uyarınca yasa yararına BOZULMASINA,

4- Müteakip işlemlerin mahkemesince yapılmasının temini için, dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına TEVDİİNE, 02.06.2009 günü yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.

UYAP Entegrasyonu