Loading Logo

sonkarar

Sayfa Yükleniyor

YARGITAY CEZA GENEL KURULU

Ceza Genel Kurulu         2008/1-197 E.  ,  2009/93 K.SUÇ TEORİSİ ,KUSURSUZ SORUMLULUK ,OBJEKTİF SORUMLULUK ,NETİCE SEBEBİYLE AĞIRLAŞMIŞ SUÇLAR TAKSİRLE ÖLDÜRME SUÇU TAKSİRLİ SUÇTAKSİRİN UNSURLARI İLLİYET BAĞI TÜRK CEZA KANUNU (MÜLGA) (765) Madde 450TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 85TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 87TÜRK CEZA KANUNU (MÜLGA) (765) Madde 452
"İçtihat Metni"Hükümlü H........ K.....’ın 765 sayılı TCY’nın 450/11. maddesi yollamasıyla TCY’ nın 452/2, 59/2, 31, 33. maddeleri uyarınca 5 yıl 10 ay ağır hapis cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin Denizli 1. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 27.08.2002 gün ve 112-223 sayılı hüküm, o yer C.Savcısı ve hükümlü müdafiinin temyizi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 19.06.2003 gün ve 5115-1486 sayı ile; “...4771 sayılı Kanunun 1/A-a maddesindeki düzenlemeye göre TCK’nun 450/11. maddesi delaleti ile 452/2. maddesi gereğince temel cezanın 10 yıl ağır hapis olarak belirlenmesi ve indirimin bunun üzerinden yapılması gerekirken 4771 sayılı Kanuna yanlış anlam verilerek temel cezanın 7 yıl ağır hapis olarak belirlenmesi...' isabetsizliğinden bozulmuş, yerel mahkeme de bozmaya uyarak, hükümlünün 765 sayılı TCY’nın 450/11. maddesi yollamasıyla TCY’nın 452/2, 59/2, 31, 33. maddeleri uyarınca 8 yıl 4 ay ağır hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar vermiştir. Hükümlü ve müdafii tarafından temyiz edilen hüküm, temyizden feragat edilmesi nedeniyle kesinleşmiştir. 5237 sayılı TCY’nın yürürlüğe girmesi üzerine yerel mahkeme 15.06.2005 gün ve 354-96 sayı ile, duruşma açmaksızın dosya üzerinden yaptığı değerlendirme sonucunda yeni yasanın hükümlü lehine olmadığına karar vermiş, hükümlü müdafiinin temyizi üzerine Yargıtay 1. Ceza Dairesince 18.11.2005 gün ve 2754-3392 sayı ile; “...takdir hakkının kullanılması sözkonusu olduğundan, duruşmalı inceleme yapılarak hüküm kurulması gerekirken, duruşma yapılmaksızın yazılı şekilde karar verilmesi...” isabetsizliğinden hükmün bozulmasına karar verilmiştir. Bozmaya uyarak duruşma açan yerel mahkeme 15.02.2006 gün ve 21-62 sayı ile, önceki ilamın kabul, gerekçe, emanet, masraf, ücreti vekâlet yönleri baki kalmak üzere cezai sonuçları itibariyle iptaline ve hükümlünün 765 sayılı TCY’nın 450/11. maddesi yollamasıyla TCY’nın 452/2, 59/2, 31, 33. maddeleri uyarınca 8 yıl 4 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar vermiş, hükümlü müdafiinin temyizi üzerine hüküm Yargıtay 1.Ceza Dairesince 22.03.2007 gün ve 6702-1794 sayı ile; “Yargılandığı suçtan başka yer cezaevinde bulunduğu anlaşılan hükümlünün duruşmada hazır bulundurularak savunması alınması gerektiği gözetilmeden yargılamayı sürdürerek yazılı şekilde karar verilmesi suretiyle CMK’nun 193, 196/5. maddelerine aykırı davranılması...” isabetsizliğinden bozulmuştur. Bozmaya uyan yerel mahkeme 20.07.2007 gün ve 202-313 sayı ile; “...Sanığın eylemi ile ilgili olarak uygulanması gereken 765 sayılı TCK’nun 450/11. maddesi yollamasıyla aynı Yasanın 452/2, 59/2, 31, 33, 40. maddeleri ile buna karşılık gelen 5237 sayılı TCK’nun 7/2, 23, 86/2. maddeleri yollamasıyla aynı Yasanın 85/1, 62/1, 63. maddelerinin bütün sonuçlarıyla birlikte değerlendirildiğinde sonuç ceza itibarıyla 5237 sayılı Yasanın sanık lehine olduğu...” kabulüyle hükümlünün 5237 sayılı Yasanın 7/2, 23, 86/2. maddeleri yollamasıyla 85/1 ve 62. maddeleri uyarınca 4 yıl 2 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar vermiş, hükümlü müdafiinin temyizi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 13.06.2008 gün ve 3342-5015 sayı ile; “...sanığın taksirli neticeden sorumlu tutulmasında isabetsizlik görülmemiştir...” açıklamasıyla hükmün onanmasına karar verilmiştir. Yargıtay C.Başsavcılığınca 25.07.2008 gün ve 289709 sayı ile; “...Sanığın alkollü şekilde gece vakti nara atarken ölen ve yanındaki diğer polis memurlarınca karakola götürüldüğü, sanığın karakolda maktûlü iteklediği, itekleme ile sırt üstü yere düşüp kendisinde mevcut olan kalp hastalığının, inzimam eden olayın efor ve stresi neticesinde meydana gelen nöro-hümoral değişimler neticesinde akut hale geçmesi ile H.... B.....'ın öldüğü olayda; sanığın 765 sayılı TCY’nın 452/2. maddesine uyan eyleminin tipik karşılığının 5237 sayılı TCY’nda tanımlanmadığı, çağdaş evrensel ve iç hukukta benimsenen gerek kusur ilkesi gerekse kanunsuz suç ve ceza olmaz ilkesine göre, sanığın ölendeki kalp rahatsızlığını bilmediği ve objektif kurallarla olağan yaşam akışına göre fiilen görevde olan 47 yaşındaki polis memurunun kalp hastası olduğunu ve itmesi sonucunda uğrayacağı stres ve efora bağlı olarak ölebileceğini tahmin edemeyeceği (öngöremeyeceği), dolayısıyla kendisine ölüm sonucu ile ilgili olarak kusur yüklenemeyeceği gözetilerek ve sanığın yalnızca işlediği ve kendisine kusur yüklenebilen fiilden sorumlu tutularak, eyleminin itmeye bağlı düşme sonucu görevli memuru yaralama şeklinde nitelendirilmesi ve 765 sayılı TCY’nın 452/2. maddesi, 5237 sayılı TCY’nın 23. maddesi yollamasıyla 85. maddesi ile değil, 86/2-3. maddesiyle karşılaştırılarak lehe olduğu belirlenecek yasanın uygulanması gerektiği...”” görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurularak Özel Dairenin onama kararının kaldırılması ve yerel mahkeme kararının bozulması isteminde bulunulmuştur. Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır. TÜRK MİLLETİ ADINA CEZA GENEL KURULU KARARI Özel Daire ile Yargıtay C.Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; hakkında 765 sayılı TCY’nın 450/11. maddesi yollamasıyla 452/2. madde¬¬sinin uygulanması suretiyle verilen hüküm kesinleşen hükümlünün eyleminin 5237 sayılı TCY’nda hangi suçu oluşturduğuna, dolayısıyla da hangi yasanın lehe olduğuna ilişkindir. İncelenen dosya içeriğine göre; 12.02.2002 tarihinde görevli olan tanık polis memuru A.... D..... ile ölen polis memuru H.... B.....’ın saat 21.00-21.30 sıralarında gece devriyesi olarak dolaştıkları sırada nara sesi duydukları, sesin geldiği yere vardıklarında hükümlü H........ K..... ile karşılaştıkları, kendisine neden bağırıp halkı rahatsız ettiği sorulduğunda, alkollü olan hükümlünün ““ben bağırırım”” şeklinde konuştuğu ve üzerinin aranmasına izin vermediği, zor kullanılmak suretiyle üzerinin arandığı, karakoldan yardımcı ekip istenilmesi üzerine trafik ekip otosunun olay yerine geldiği, direnen hükümlünün zorla araca bindirildiği, karakola gelindiğinde inmek istemeyen hükümlünün yine ölen ve tanık tarafından zorla indirildiği, karakola girmek üzere ölenin ve tanığın kolları arasında yürüyen hükümlünün sağa sola yalpa yaparak görevlileri sağa sola ittirdiği, bu şekilde karakol binasının merdiven basamaklarının önüne gelindiği sırada bu tür yalpalama hareketlerinden bir an elleri boşta kalan hükümlünün iki eliyle ölenin göğsünden ittirdiği, beklemediği bu hareketle ölenin şiddetli bir biçimde sırt üstü beton zeminli yere düştüğü ve fenalaştığı, kaldırıldığı hastanede yaşamını yitirdiği, Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Kurulunun 17.07.2002 gün ve 1311 sayılı raporunda; ““kendinde mevcut kalp hastalığının inzimam eden olayın stres ve eforu nedeniyle meydana gelen nöro-hümoral değişimler neticesinde akut hale geçmesi ile ölümün meydana geldiği, olayın mahkemesince bir müessir fiil mahiyetinde olduğunun kabulü ve sübutu halinde olay ile ölüm arasında geçen süre ve ölüm nedeni birlikte değerlendirildiğinde olay ve ölüm arasında nedensellik bağının bulunduğu, kendinde mevcut kalp hastalığının ölümde etkili olduğunun”” belirtildiği, alkol raporuna göre de hükümlünün olay esnasında 0.75 promil alkollü olduğu tüm dosya içeriğinden anlaşılmakta, kesinleşen hükümde de olayın bu şekilde geliştiği kabul edilmektedir. 765 sayılı TCY’nın 452. maddesinde yer alan hükmün benzeri bir düzenlemeye, objektif sorumluluk esasının terk edilmesi nedeniyle 5237 sayılı TCY’nda yer verilmemiştir. Suçu,“yasada tanımlanmış bir haksızlık” olarak öngören yeni suç teorisinde, bir hareketi yapan kişi, bu hareketin tüm sonuçlarından her koşulda sorumlu tutulmamakta, bir başka anlatımla “kusursuz sorumluluk” terkedilmiş olmaktadır. (Prof.Dr. İzzet ÖZGENÇ, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 3. bası, s.166 vd.). 765 sayılı TCY’ndaki objektif sorumluluk esasının yerine 5237 sayılı TCY’nda haksızlığın birer gerçekleştirilme şekli olarak kast taksir kombinasyonuna, yani netice sebebiyle ağırlaşmış suçlara yer verilmiştir. Bu nedenle uyuşmazlığın çözümü için, 5237 sayılı TCY’nın hazırlanmasında esas alınan suç teorisinde, suçun manevi unsurları arasında gösterilen kast-taksir kombinasyonu, yani netice sebebiyle ağırlaşmış suç üzerinde durulmalıdır. 5237 sayılı TCY’nın ““Netice sebebiyle ağırlaşmış suç” başlıklı 23. maddesi “(1) Bir fiilin, kastedilenden daha ağır veya başka bir neticenin oluşumuna sebebiyet vermesi halinde, kişinin bundan dolayı sorumlu tutulabilmesi için bu netice bakımından en azından taksirle hareket etmesi gerekir” şeklindedir. Buna göre; failin gerçekleştirdiği bir eylemde, kastettiğinden daha ağır veya başka bir sonucun meydana gelmesi halinde, sorumlu tutulabilmesi için, netice bakımından en azından taksirle hareket etmiş olması gerekmektedir. Fail, bu sonucun meydana gelmesinden taksirle bile sorumlu tutulamıyorsa, objektif sorumluluğun kaldırılmasının doğal bir sonucu olarak, sadece nedensellik bağının bulunuyor olması, neticeden sorumlu tutulması için yeterli olmayacaktır. Öğretide, neticesi sebebiyle ağırlaşmış suçun, gerçek neticesi sebebiyle ağırlaşmış suç ve görünüşte ya da gerçek olmayan neticesi sebebiyle ağırlaşmış suç olarak iki farklı şeklinin bulunduğu kabul edilmektedir. Gerçek neticesi sebebiyle ağırlaşmış suçlarda, failin hareketi sonucunda kastettiğinden daha ağır bir netice ortaya çıkmakta olup, gerçekleşen aşırı netice dolayısıyla bağımsız bir suç tipi ortaya çıkmaktadır. Örneğin, yaralama suçunda mağdurun ölmesi, gerçek neticesi sebebiyle ağırlaşmış suç halidir. Görünüşte neticesi sebebiyle ağırlaşmış suçlarda ise, failin hareketi sonucunda suçun oluşması için aranan neticeden başka, niteliği de farklı olan daha ağır bir netice ortaya çıkmakta olup, gerçekleşen aşırı netice dolayısıyla temel suç niteliği aynı kalmakla beraber yalnızca ceza ağırlaştırılmaktadır. Örneğin, cinsel istismar suçunda mağdurun ruh veya beden sağlığının bozulması, görünüşte neticesi sebebiyle ağırlaşmış suç halidir. (Prof. Dr. Nur CENTEL, Doç. Dr. Hamide ZAFER, Yrd. Doç. Dr. Özlem ÇAKMUT, Türk Ceza Hukukuna Giriş, 3. Bası, s. 415 vd.; Prof. Dr. Mehmet Emin ARTUK, Doç. Dr. Ahmet GÖKÇEN, Doç. Dr. A.Caner YENİDÜNYA, TCK Şerhi, c.I, s.495 vd.) 5237 sayılı TCY’nın 23. maddesinde düzenlenmiş bulunan neticesi sebebiyle ağırlaşmış suça ilişkin genel kuralın, özel hükümler arasında kendisine yer bulduğu maddelerin başında gelen TCY’nın 87. maddenin 4. fıkrası; ““(4) Kasten yaralama sonucunda ölüm meydana gelmişse, yukarıdaki maddenin birinci fıkrasına giren hallerde sekiz yıldan oniki yıla kadar, üçüncü fıkrasına giren hallerde ise oniki yıldan onaltı yıla kadar hapis cezasına hükmolunur”” şeklindedir. Maddede, gerçekleştirilen kasten yaralama eylemi TCY’nın 86. maddesinin 1. veya 3. fıkraları kapsamında bulunur ve bunun sonucunda da ölüm meydana gelirse, en azından taksirle hareket etmiş olmak koşuluyla faile belirtilen cezaların verileceği öngörülmektedir. Madde metnindeki anlatımın açıklığı karşısında, TCY’nın 86/2. maddesinde düzenlenen basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde yaralanma sonucu ölümün meydana gelmesi hali 87/4. fıkrası kapsamında değerlendirilemeyecektir. Eylemin 5237 sayılı TCY’nın 87/4. maddesindeki suçu oluşturmayacağının anlaşılması nedeniyle, uyuşmazlığın sağlıklı bir hukuki çözüme kavuşturulabilmesi bakımından eylemin taksirle öldürme suçunu oluşturup oluşturmayacağı, hususunun da üzerinde durmak gerekecektir. 5237 sayılı TCY’nın 22/2. maddesinde “dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir davranışın suçun kanuni tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesi” şeklinde tanımlanan taksir haksızlığın gerçekleştirilme biçimlerinden birisidir (Prof.Dr. İzzet ÖZGENÇ, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 3.bası, s.248 vd.). Toplumsal yaşamda belli faaliyetlerde bulunan kimselerin başkalarına zarar vermemek için bir takım önlemler alması ve bazı davranış kurallarına uyma zorunlulukları bulunmaktadır. Bu kurallar toplum olarak yaşama zorunluluğundan doğabileceği gibi, Devletin müdahalesiyle de ortaya çıkabilmektedir. Taksirli suç bu kuralların ihlal edilmesi sonucu belirir, fail tedbirli ve öngörülü davranmamış olduğu için cezalandırılır. Bu bakımdan sorumluluğun nedeni, öngörebilme imkân ve ödevinin varlığına rağmen sonuca iradi bir hareketle neden olmaktan kaynaklanmaktadır. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 20.05.2008 gün ve 51-117; 25.03.2008 gün ve 43-62; 11.03.2008 gün ve 275-49; 01.02.2005 gün ve 213-3; 23.03.2004 gün ve 12-68; 09.10.2001 gün ve 181-204; 21.10.1997 gün ve 99-202 sayılı kararları başta olmak üzere birçok kararında da vurgulandığı gibi, öğretide ve uygulamada taksirin unsurları; 1- Fiilin taksirle işlenebilen bir suç olması, 2- Hareketin iradi olması, 3- Neticenin iradi olmaması, 4- Hareketle netice arasında nedensellik bağının bulunması, 5- Neticenin öngörülebilir olmasına karşın fail tarafından öngörülememesi, şeklinde kabul edilmektedir. Bütün suçlarda olduğu gibi taksirli suçlarda da, hareket ile sonuç arasında nedensellik bağının varlığı cezalandırmanın koşuludur. Taksirli suçlarda nedensellik bağının varlığının kabulü için, failin hareketinden bağımsız bir etkenin sonuca tek başına neden olmaması gerekir. Bu açıklamalar ışığında tüm dosya içeriği birlikte değerlendirildiğinde; Hükümlünün, öleni itmesi ile meydana gelen ölüm arasında nedensellik bağının bulunduğunda ve hükümlünün öleni eliyle iteklemesi eyleminin 5237 sayılı TCY’nın 86/2. maddesi kapsamında kalan kasten yaralama olduğunda kuşku bulunmadığından hükümlünün eyleminin TCY’nın 87/4. maddesi kapsamında değerlendirme olanağı yoktur. Olayda hükümlü, dikkat ve özen yükümlülüğüne uymayarak iradi bir hareketiyle öleni göğsünden itmiş, ancak gerçekleşen sonucu yani ölümü öngörememiştir. Diğer bir anlatımla, hükümlünün kastı, kasten yaralamaya ilişkin olup meydana gelen ağır sonuç olan “ölüme” yönelik değildir. Beton zeminde bulunan bir kişinin sert bir şekilde itilmesi sonucu yere sırt üstü düşerek ölebileceği objektif olarak öngörülebilir bir sonuç olmasına karşın hükümlü bunu öngörememiştir. O halde hükümlünün olayda meydana gelen ağır netice olan ölümden taksirle sorumlu tutulmasında bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Bu itibarla, hükümlünün 765 sayılı TCY’nın 450/11. maddesi yollamasıyla 452/2. maddesi kapsamında kabul edilen eyleminin yerel mahkeme tarafından 5237 sayılı TCY’nın 85/1 maddesi kapsamında kabul edilerek lehe yasa değerlendirmesinin bu maddelere göre yapılmasında herhangi bir isabetsizlik bulunmadığından, Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir. Kurul Üyelerinden Erdal Gökçen ve İ. Rüştü Cirit; hükümlünün olayda taksirle ölümden sorumlu tutulmasının dayanağının 5237 sayılı TCY’nın 22. maddesinde yer alan taksir tanımı olduğu, lehe yasa değerlendirmesinde uygulanan TCY’nın 85/1. maddesine TCY’nın 23. maddesi yollamasıyla ulaşmanın isabetli olmadığı, TCY’nın 87/4. maddesinin kapsamına aynı Yasanın 86/2. maddesindeki basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde kasten yaralama sonucu meydana gelen ölümler alınmadığına ve hükümlünün kasten gerçekleştirdiği eylemin bu madde kapsamında bir yaralama olduğuna göre, artık olayda taksire TCY’nın 23. maddesi yollamasıyla gidilemeyeceği, TCY’nın 87/4. maddesinin uygulanmadığı bir durumda 23. maddeden söz etme imkânının bulunmadığı, genel hükümlere göre uygulamanın taksirden yapılması gerektiği görüşüyle, değişik gerekçeyle itirazın reddi yönünde oy kullanmışlardır. Çoğunluk görüşüne katılmayan bir kısım Kurul Üyesi ise; “hükümlünün eyleminin 5237 sayılı TCY’nın 86/2. maddesinde düzenlenen kasten yaralama suçunu oluşturacağı ve bu nedenle itirazın kabulüne karar verilmesi gerektiği” görüşüyle karşıoy kullanmışlardır. SONUÇ: Açıklanan nedenlerle; 1- Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının REDDİNE, 2- Dosyanın mahalline gönderilmesi için Yargıtay C.Başsavcılığına TEVDİİNE, 14.04.2009 günü yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.

UYAP Entegrasyonu